Eğer tarihimizi bilmiş olsaydık, o vakit Sultan Azizin pehlivan olup olmadığı üzerindeki tereddütlerimize hiç de meydan vermemiş olurduk.
Çünkü Türk tarihi baştan başa pehlivanlık ve babayiğitlik tarihidir. Ve Türk Hakanları hemen baştan başa birer cengâver pehlivandırlar... Yalnız Osmanlı hakanları değil, eski Türk hakanları da birer pehlivan idiler.
Bize acayip geliyor. Ve, bu acayiplik bize Tanzimattan sonra aşılanmıştır. Kendi kendimize şöyle düşünüyoruz: "Hiç, bir hakan pehlivan olur mu?"
Tanzimattan sonra Osmanlı cemiyeti yavaş yavaş eski yiğitlik zevkinden ve an'anelerinden uzaklaşarak züppe bir tip vücuda geldi.
Tanzimatın ecnebi ruhu; Türk babayiğitliğini yavaş yavaş yıkarak yerine âtıl bir cemiyet, âtıl bir kalem efendisi vücutlandırdı ki, bu ecnebi ruh, tam mânasile emeline muvaffak olmuştur. Çünkü, Türkün yiğitlik ruhunu şehirlerde öldürmüştür.
Fakat Türkün pehlivanlık ve babayiğitlik ruhunun öldürülemiyen bir yeri vardır: O da köyleri... Ecnebi ruh bir türlü bu köylere nüfuz edemedi. Tanzimattanberi şehirler üzerine hâkim olmıya çalışan yabancı ruhun aşısı Türk köylüsünün kapısına yanaşamadı.
Helvacı, yine o helvacı... Leblebici, yine o leblebici... Rençber, yine o rençberdir. O, an'anelerine sadıktır. Allaha şükür ki, Türkiyemizde köylü nüfus yüzde seksen yedi buçuğu buluyor. İşte en kahhar bir kuvvet...
Anadolu köylüsü, bayram ve seyranlarda güreşirler, koşarlar, at yarışları yaparlar, cirit ve millî rakıslar oynarlar.
Hiçbir Anadolu köyü yoktur ki, ve yine hiçbir Anadolulu yoktur ki, güreş bilmesin... Bu Türk pehlivandır, babayiğittir. Bunun icabı olan vasıtalara başvurur ve bu hareketlerden zevk alır.
Anadolu köylüsünün bayram günleri, pazar günleri, cuma namazından sonra boş saatleri mutlak biribirlerile güreşmekle geçer. Onların eğlenceleri güreşmektir, koşmaktır, taş atmaktır, at yarıştırmaktır. Bu yiğitlik ruhunu, Tanzimatı hayriyenin ecnebi ruhu öldürememiştir. (Kitaptan)
Eğer tarihimizi bilmiş olsaydık, o vakit Sultan Azizin pehlivan olup olmadığı üzerindeki tereddütlerimize hiç de meydan vermemiş olurduk.
Çünkü Türk tarihi baştan başa pehlivanlık ve babayiğitlik tarihidir. Ve Türk Hakanları hemen baştan başa birer cengâver pehlivandırlar... Yalnız Osmanlı hakanları değil, eski Türk hakanları da birer pehlivan idiler.
Bize acayip geliyor. Ve, bu acayiplik bize Tanzimattan sonra aşılanmıştır. Kendi kendimize şöyle düşünüyoruz: "Hiç, bir hakan pehlivan olur mu?"
Tanzimattan sonra Osmanlı cemiyeti yavaş yavaş eski yiğitlik zevkinden ve an'anelerinden uzaklaşarak züppe bir tip vücuda geldi.
Tanzimatın ecnebi ruhu; Türk babayiğitliğini yavaş yavaş yıkarak yerine âtıl bir cemiyet, âtıl bir kalem efendisi vücutlandırdı ki, bu ecnebi ruh, tam mânasile emeline muvaffak olmuştur. Çünkü, Türkün yiğitlik ruhunu şehirlerde öldürmüştür.
Fakat Türkün pehlivanlık ve babayiğitlik ruhunun öldürülemiyen bir yeri vardır: O da köyleri... Ecnebi ruh bir türlü bu köylere nüfuz edemedi. Tanzimattanberi şehirler üzerine hâkim olmıya çalışan yabancı ruhun aşısı Türk köylüsünün kapısına yanaşamadı.
Helvacı, yine o helvacı... Leblebici, yine o leblebici... Rençber, yine o rençberdir. O, an'anelerine sadıktır. Allaha şükür ki, Türkiyemizde köylü nüfus yüzde seksen yedi buçuğu buluyor. İşte en kahhar bir kuvvet...
Anadolu köylüsü, bayram ve seyranlarda güreşirler, koşarlar, at yarışları yaparlar, cirit ve millî rakıslar oynarlar.
Hiçbir Anadolu köyü yoktur ki, ve yine hiçbir Anadolulu yoktur ki, güreş bilmesin... Bu Türk pehlivandır, babayiğittir. Bunun icabı olan vasıtalara başvurur ve bu hareketlerden zevk alır.
Anadolu köylüsünün bayram günleri, pazar günleri, cuma namazından sonra boş saatleri mutlak biribirlerile güreşmekle geçer. Onların eğlenceleri güreşmektir, koşmaktır, taş atmaktır, at yarıştırmaktır. Bu yiğitlik ruhunu, Tanzimatı hayriyenin ecnebi ruhu öldürememiştir. (Kitaptan)