Bu şiirler, Arap şairlerinin yaşadıkları çevreye ait tablolar niteliğindedir. Bu tablolarda çöller, tepeler, vadiler, terk edilen diyara ait manzaralar, yıldızlar, şimşek, bulut, yağmur, bu çevrede yaşayan canlılar ve bitkiler birer belgesel niteliğinde resmedilmiştir. Uygar çevreye geçişten sonra yapılan sarayla, havuzlar, bahçeler, çiçekler, güller, ırmaklar, göller, kurulan şarap meclisleri, düzenlenen av partileri, günlük hayatta kullanılan araç ve gereçler tasvir edilmiştir.
Bu şiirlerden anlaşılacağı gibi, Arap şairleri kendi yaşadıkları tabiat ortamında gördükleri ve hayal ettikleri şeylerden ilham almışlar; ancak göçebe hayat gibi çevre faktörleri ya da Hicaz, Suriye, Irak, Mısır ve Endülüs'te olduğu gibi, coğrafya ve uygarlık faktörleriyle bu hususta birbirlerinden ayrılmışlardır. Bu tasvir şiirlerinde tabiat şartlarının çetinliği, rahatlığı, hayat standardının yüksek veya düşük oluşu ve göçebe bir hayat yaşayan şairle , gelişmiş uygar bir çevrede yaşayan bir şairin farklı şeyler söyleyecekleri açıktır. Cahiliye dönemindeki sosyal hayat, Abbasiler dönemindeki veya Endülüs'teki gelişmiş halinden farklıdır. Bu çevrelerde söylenmiş olan tasvir şiirleri, farklı zamanlarda söylenmiş olmalarına rağmen, bir benzerlik arzediyorsa bu, eskiye özlemden ve geleneklerden ayrılma korkusundan kaynaklanmış olmalıdır.
Arapların İslamiyetten önce miladi 5. Yüzyılın sonlarında İranlılar ve Bizanslılarla karşılaşıp bu milletlerden etkilenmiş olabilecekleri yaygın bir kanaattir. Ayrıca bazı Arap kabilelerinin Gassaniler ve Hirelilerle iç içe yaşadıkları ve şairlerin başka bölgelere seyahat ettikleri de bilinmektedir. Bu itibarla Fars şiirinin ve Bizans şiirinin de tanınması ve onlardan etkilenilmesi gerekirdi. Ancak, Abbasiler'in Irak'a geçmelerine kadar böyle bir etkileşimden açıkça söz edilmemektedir. Abbasiler'in Irak'a geçmeleri, Fars uygarlığı ile iç içe yaşamaları ve bu uygarlığın şiirlere yansımasından itibaren eleştirmenler bu etkilerden söz etmeye başlamışlar, hatta bu hususta ileri gitmişlerdir. Bu dönemde Arap olmayan unsurların, üstünlüğünden, tasvirin yeni uygarlığın karakteriyle değiştiğinden ve Fars geleneklerine gömüldüğünden söz edilir olmuştur.
Bu çalışmanın amacı, bir yandan Arap şiirinde önemli bir yer işgal eden tasvir şiirlerinin gelişmesini incelerken, diğer taraftan Türk okuyucusuna Arapların sosyal hayatlarında bazı kesitlerin sunulmasıdır. Ayrıca bu çalışmanın, Türk edebiyatında tasvir konusunda çalışma yapacaqk olanlara bir mukayese imkanı sağlayacağına inanıyoruz.
Bu şiirler, Arap şairlerinin yaşadıkları çevreye ait tablolar niteliğindedir. Bu tablolarda çöller, tepeler, vadiler, terk edilen diyara ait manzaralar, yıldızlar, şimşek, bulut, yağmur, bu çevrede yaşayan canlılar ve bitkiler birer belgesel niteliğinde resmedilmiştir. Uygar çevreye geçişten sonra yapılan sarayla, havuzlar, bahçeler, çiçekler, güller, ırmaklar, göller, kurulan şarap meclisleri, düzenlenen av partileri, günlük hayatta kullanılan araç ve gereçler tasvir edilmiştir.
Bu şiirlerden anlaşılacağı gibi, Arap şairleri kendi yaşadıkları tabiat ortamında gördükleri ve hayal ettikleri şeylerden ilham almışlar; ancak göçebe hayat gibi çevre faktörleri ya da Hicaz, Suriye, Irak, Mısır ve Endülüs'te olduğu gibi, coğrafya ve uygarlık faktörleriyle bu hususta birbirlerinden ayrılmışlardır. Bu tasvir şiirlerinde tabiat şartlarının çetinliği, rahatlığı, hayat standardının yüksek veya düşük oluşu ve göçebe bir hayat yaşayan şairle , gelişmiş uygar bir çevrede yaşayan bir şairin farklı şeyler söyleyecekleri açıktır. Cahiliye dönemindeki sosyal hayat, Abbasiler dönemindeki veya Endülüs'teki gelişmiş halinden farklıdır. Bu çevrelerde söylenmiş olan tasvir şiirleri, farklı zamanlarda söylenmiş olmalarına rağmen, bir benzerlik arzediyorsa bu, eskiye özlemden ve geleneklerden ayrılma korkusundan kaynaklanmış olmalıdır.
Arapların İslamiyetten önce miladi 5. Yüzyılın sonlarında İranlılar ve Bizanslılarla karşılaşıp bu milletlerden etkilenmiş olabilecekleri yaygın bir kanaattir. Ayrıca bazı Arap kabilelerinin Gassaniler ve Hirelilerle iç içe yaşadıkları ve şairlerin başka bölgelere seyahat ettikleri de bilinmektedir. Bu itibarla Fars şiirinin ve Bizans şiirinin de tanınması ve onlardan etkilenilmesi gerekirdi. Ancak, Abbasiler'in Irak'a geçmelerine kadar böyle bir etkileşimden açıkça söz edilmemektedir. Abbasiler'in Irak'a geçmeleri, Fars uygarlığı ile iç içe yaşamaları ve bu uygarlığın şiirlere yansımasından itibaren eleştirmenler bu etkilerden söz etmeye başlamışlar, hatta bu hususta ileri gitmişlerdir. Bu dönemde Arap olmayan unsurların, üstünlüğünden, tasvirin yeni uygarlığın karakteriyle değiştiğinden ve Fars geleneklerine gömüldüğünden söz edilir olmuştur.
Bu çalışmanın amacı, bir yandan Arap şiirinde önemli bir yer işgal eden tasvir şiirlerinin gelişmesini incelerken, diğer taraftan Türk okuyucusuna Arapların sosyal hayatlarında bazı kesitlerin sunulmasıdır. Ayrıca bu çalışmanın, Türk edebiyatında tasvir konusunda çalışma yapacaqk olanlara bir mukayese imkanı sağlayacağına inanıyoruz.