Gel ey zair. bu yerde can ü dilden bir niyaz eyle.
Tefekkür eyle. ahval-i cihanı keşf i raz eyle.
Yatan bu kabr içinde hazret i Arzu ve Kamber'dir.
Şehid-i aşk olan iki hasret ulu serverdir. Nice yıllar firak-ı vuslat-ı yarle olup giryan.
Akardı gözlerinden yaş yerine daima al kan.
Bela-yı aşk. renc-i hasret etti onları cevher
Nihayet içtiler cam-ı ecelden şerbet-i kevser
“ Arzu. uzun kirpikli sürmeli gözlerini. ormanın yeşilinden alıp ayak uçlarına düşürdüğünde yanaklarının alev alev yandığını hissetti. İçinde. kafesten uçan kuş şaşkınlığı vardı. Ya da henüz tomurcuğa duran bir gülün kaş ile göz arasında koparılış ürpertisi... Yaprağa düşen ilk çiydi bu. Yüreğindeki kıpırtıları duyar gibi oldu. Bütün yıldızları gözlerine taşıdı. Gönlünde binlerce çiçeğin bahara uyanışını farketti. Gökyüzünün başka rengi de varmış. bildi. Vakitsiz gül açar mı? Kendini yokladı; Hayır. bu isyan değildi. öfke değildi! Yendin utandı. kızardı. bencilleşti. Paylaşmaya nefret kıldı. Yüreğinin sesini dili söylemeye varmadı. ‘Kamber' ismi dudaklarında bir tebessüm olarak kaldı. Arzu. artık dalgın bir kızdı.”
Doğu kültüründeki duygusallığın izlerinin yoğun olarak görüldüğü yerlerden biri dilden dile dolaşan aşk öyküleridir.Batı kültüründeki Romeo ve Jülyet'le ağırlıklı olarak sembolleşen aşk hikayelerinin tarihi. doğu kültüründe daha eskilere ve daha derinlere dayanır. Timaş Yayınları tarafından yayınlanmaya başlayan Aşk Klasikleri dizisi de bu değerli öyküleri yeni kuşaklara-yeniden tanıtmayı amaçlıyor. Bu dizinin yayınlanan ilk kitaplarından biri olan Yusuf ile Züleyha, araştırma kitapları ve alegorik yazılarıyla tanınan Nazan Bekiroğlu tarafından hazırlandı. İkinci kitap Leyla ile Mecnun ise Prof Dr İskender Pala'nın kendine has uslubu ile okucusuna sunuldu.
Gel ey zair. bu yerde can ü dilden bir niyaz eyle.
Tefekkür eyle. ahval-i cihanı keşf i raz eyle.
Yatan bu kabr içinde hazret i Arzu ve Kamber'dir.
Şehid-i aşk olan iki hasret ulu serverdir. Nice yıllar firak-ı vuslat-ı yarle olup giryan.
Akardı gözlerinden yaş yerine daima al kan.
Bela-yı aşk. renc-i hasret etti onları cevher
Nihayet içtiler cam-ı ecelden şerbet-i kevser
“ Arzu. uzun kirpikli sürmeli gözlerini. ormanın yeşilinden alıp ayak uçlarına düşürdüğünde yanaklarının alev alev yandığını hissetti. İçinde. kafesten uçan kuş şaşkınlığı vardı. Ya da henüz tomurcuğa duran bir gülün kaş ile göz arasında koparılış ürpertisi... Yaprağa düşen ilk çiydi bu. Yüreğindeki kıpırtıları duyar gibi oldu. Bütün yıldızları gözlerine taşıdı. Gönlünde binlerce çiçeğin bahara uyanışını farketti. Gökyüzünün başka rengi de varmış. bildi. Vakitsiz gül açar mı? Kendini yokladı; Hayır. bu isyan değildi. öfke değildi! Yendin utandı. kızardı. bencilleşti. Paylaşmaya nefret kıldı. Yüreğinin sesini dili söylemeye varmadı. ‘Kamber' ismi dudaklarında bir tebessüm olarak kaldı. Arzu. artık dalgın bir kızdı.”
Doğu kültüründeki duygusallığın izlerinin yoğun olarak görüldüğü yerlerden biri dilden dile dolaşan aşk öyküleridir.Batı kültüründeki Romeo ve Jülyet'le ağırlıklı olarak sembolleşen aşk hikayelerinin tarihi. doğu kültüründe daha eskilere ve daha derinlere dayanır. Timaş Yayınları tarafından yayınlanmaya başlayan Aşk Klasikleri dizisi de bu değerli öyküleri yeni kuşaklara-yeniden tanıtmayı amaçlıyor. Bu dizinin yayınlanan ilk kitaplarından biri olan Yusuf ile Züleyha, araştırma kitapları ve alegorik yazılarıyla tanınan Nazan Bekiroğlu tarafından hazırlandı. İkinci kitap Leyla ile Mecnun ise Prof Dr İskender Pala'nın kendine has uslubu ile okucusuna sunuldu.