Dünyadaki birçok ülke sanayi uygarlığını geride bırakıp, yaşadığı bilim ve teknolojik devrimlerin rehberliğinde Bilgi Uygarlığını yaşıyor ve bizden 5-6 kat daha yüksek gelir ve refah düzeyine sahip bulunuyor. Oysa biz hala rotasını kaybeden bir ülke olarak, bir yenisini yaşadığımız darbelerle uğraşıyoruz.
İkinci olarak, evrimleşen bütüncül toplumsal sistemler oluşturmak yerine, her darbe girişiminin ertesinde bir önceki döneme tepki olarak geliştirilmiş, tepki düzenlemeleri ile bir sonraki çözümsüzlüğün tohumu ekiliyor. Bilimin rehberliğinde kalıcı ve bütüncül sistemleri kurumlaştırmak yerine, her dönemin güçlü kişilerinin, kişisel görüşlerini önde tutan bir uygulama içinde, yık-yap uygulaması içindeyiz. Aynı durumu her başkan değişiminde kentlerimizde de yaşanıyor. Zirabilim, teknoloji ve stratejik planlama geleneği yerine; kişisel inançlar ve kişisel doğrular öne çıkarılıyor.
Üçüncü olarak, Uygarlığın önde giden ülkeleri, 21. yüzyılda yaşamımıza giren ikinci bilimsel ve teknolojik devrim olan kuantumcu uygulamaları içselleştirip, yeni bir çağa, örneğin sanayi 4.0 ile ağ bütünselliğinin yarattığı müthiş sinerjiyi yakalamaya yöneldiler. Ülkemiz ise ağırlıklı olarak hala, geleneksel dünya görüşüiçinde konulara duygusal, tepkisel ve de kişisel inanç kalıplarıiçinde yaklaşılıyoruz. Bu yaklaşım içinde, kişisel inanç ve yaklaşımlar ile kişisel otorite uygulamaları,toplumun her düzeyinde keyfilik ve kargaşa üretiyor.
Oysaki aklın ve toplumsal uzlaşmanın ürünü olan yasa, kural ve ilkelere dayalı olarak oluşturulmuş sistemlerimizi; örneğin Atatürk'ün bilim ve teknoloji odaklı düşün sistemi ile başlayan yaklaşımları, işlevselliği giderek artan bütüncül sistemlere ve kurumlaşmalara dönüştürmek gerekirdi. Var olanı geliştirerek işlevselliğini arttırmak yerine, kişisel yaklaşımlarla, var olanı yıkıp, kendi kişisel doğrumuza göreyenisini getirme uğraşı içinde, bölük pörçük yamalar ve yık- yap süreçleri içinde bocaladık. Her on yılda bir yaşanan darbeler bunun bir başka göstergesidir. - Hüsnü Erkan
HÜSNÜ ERKAN Yüksek öğrenimini A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yaptıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Almanya'nın Freiburg Albert-Ludwig Üniversitesi'nden pekiyi dereceyle doktorasını aldı. Hacettepe Üniversitesi ve Kara Harp Okulu'nda dersler verdi. 1980 yılında Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne, 1982'de Dokuz Eylül Üniversitesi'nin kuruluşuyla birlikte İİBF İktisat Bölümü'ne geçti. 1982'de doçent, 1988'de profesör oldu. Türkiye'nin güncel sorunlarının çözümüne ilişkin 40'a yakın kitap, sayısız makale ve tebliğ şeklinde özgün çalışmalar yaptı. Uluslararası ve Türkiye'den pek çok ödülü var.
Dünyadaki birçok ülke sanayi uygarlığını geride bırakıp, yaşadığı bilim ve teknolojik devrimlerin rehberliğinde Bilgi Uygarlığını yaşıyor ve bizden 5-6 kat daha yüksek gelir ve refah düzeyine sahip bulunuyor. Oysa biz hala rotasını kaybeden bir ülke olarak, bir yenisini yaşadığımız darbelerle uğraşıyoruz.
İkinci olarak, evrimleşen bütüncül toplumsal sistemler oluşturmak yerine, her darbe girişiminin ertesinde bir önceki döneme tepki olarak geliştirilmiş, tepki düzenlemeleri ile bir sonraki çözümsüzlüğün tohumu ekiliyor. Bilimin rehberliğinde kalıcı ve bütüncül sistemleri kurumlaştırmak yerine, her dönemin güçlü kişilerinin, kişisel görüşlerini önde tutan bir uygulama içinde, yık-yap uygulaması içindeyiz. Aynı durumu her başkan değişiminde kentlerimizde de yaşanıyor. Zirabilim, teknoloji ve stratejik planlama geleneği yerine; kişisel inançlar ve kişisel doğrular öne çıkarılıyor.
Üçüncü olarak, Uygarlığın önde giden ülkeleri, 21. yüzyılda yaşamımıza giren ikinci bilimsel ve teknolojik devrim olan kuantumcu uygulamaları içselleştirip, yeni bir çağa, örneğin sanayi 4.0 ile ağ bütünselliğinin yarattığı müthiş sinerjiyi yakalamaya yöneldiler. Ülkemiz ise ağırlıklı olarak hala, geleneksel dünya görüşüiçinde konulara duygusal, tepkisel ve de kişisel inanç kalıplarıiçinde yaklaşılıyoruz. Bu yaklaşım içinde, kişisel inanç ve yaklaşımlar ile kişisel otorite uygulamaları,toplumun her düzeyinde keyfilik ve kargaşa üretiyor.
Oysaki aklın ve toplumsal uzlaşmanın ürünü olan yasa, kural ve ilkelere dayalı olarak oluşturulmuş sistemlerimizi; örneğin Atatürk'ün bilim ve teknoloji odaklı düşün sistemi ile başlayan yaklaşımları, işlevselliği giderek artan bütüncül sistemlere ve kurumlaşmalara dönüştürmek gerekirdi. Var olanı geliştirerek işlevselliğini arttırmak yerine, kişisel yaklaşımlarla, var olanı yıkıp, kendi kişisel doğrumuza göreyenisini getirme uğraşı içinde, bölük pörçük yamalar ve yık- yap süreçleri içinde bocaladık. Her on yılda bir yaşanan darbeler bunun bir başka göstergesidir. - Hüsnü Erkan
HÜSNÜ ERKAN Yüksek öğrenimini A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yaptıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Almanya'nın Freiburg Albert-Ludwig Üniversitesi'nden pekiyi dereceyle doktorasını aldı. Hacettepe Üniversitesi ve Kara Harp Okulu'nda dersler verdi. 1980 yılında Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne, 1982'de Dokuz Eylül Üniversitesi'nin kuruluşuyla birlikte İİBF İktisat Bölümü'ne geçti. 1982'de doçent, 1988'de profesör oldu. Türkiye'nin güncel sorunlarının çözümüne ilişkin 40'a yakın kitap, sayısız makale ve tebliğ şeklinde özgün çalışmalar yaptı. Uluslararası ve Türkiye'den pek çok ödülü var.