#smrgSAHAF Bir Ömrün Öteki Hikâyesi: Atatürk, Modernizm Din ve Allah - 2002
Atatürk'le ilgili araştırmalarımı derinleştirdikçe adete yepyeni bir Atatürk'le karşılaşıyordum. Bize pek anlatılmayan, hiç de tanımadığımız bir Atatürk'tü bu... Okul yıllarında anlatılan o, cesur, kararlı ve heybetli insanın aynı zamanda çok sıcak, duygu dolu, cana yakın, en önemlisi bizden biri olduğunu gördüm. Çanakkale savaşının en zorlu günlerinde cepheden yakın dostlarına mektup yazacak kadar duygu dolu, Türklerin kökenlerini araştıracak kadar meraklı, saraydan kaçarak sahil meyhanelerinde horon tepecek kadar hayat dolu ve yalnız, cepheda hayatını ortaya koyarak askerlerinin önünde mücadele edecek kadar cesur, savaş meydanında ellerini göğe kaldırarak dua edecek kadar ve not defterine “Allah büyük bir kuvvettir” yazacak kadar inançlı, gördüğü rüyaları çevresindekilere anlatarak, yorum getirmelerini bekleyecek kadar doğal ve alaturka, ölüm döşeğinde Türkiye'yi yakından ilgilendiren sorunlarla ilgilenecek kadar vatansever, bir keresinde sabah ezanını dinlerken, ve son günlerinde Ankara'ya başkente, gidemeyince ağlayacak kadar insandı. Kısacası bizim gibi ve bizden biriydi.
Araştırmam ilerledikçe Atatürk'e ilişkin pek çok şeyin üstünün örtüldüğünü gördüm. Atatürk'le ilgili eserlerin çoğu hamasi söylemlerle doluydu. Özellikle Atatürk ve din konusundaki eserlerin çoğu subjektif ve ideolojik kaygılarla kaleme alınmış ve bu konudaki bazı gerçekler unutulmaya yüz tutmuştu. O'nun din konusundaki görüş ve düşüncelerini tam ortaya koyacak bilgiler adeta yok olmuş, genç kuşaklara sadece, -bazı kaygılarla olsa gerek- iyice orijinalliğini kaybetmiş bir kısım rivayetler kalmıştı. Hayatımıza damgasını vuran adamın, bu ülkede yaşayan insanlar için belki de en önemli konulardan biri olan din konusunda neler düşündüğünü hiç öğrenmemiş gibiydik... (Önsözden)
Atatürk'le ilgili araştırmalarımı derinleştirdikçe adete yepyeni bir Atatürk'le karşılaşıyordum. Bize pek anlatılmayan, hiç de tanımadığımız bir Atatürk'tü bu... Okul yıllarında anlatılan o, cesur, kararlı ve heybetli insanın aynı zamanda çok sıcak, duygu dolu, cana yakın, en önemlisi bizden biri olduğunu gördüm. Çanakkale savaşının en zorlu günlerinde cepheden yakın dostlarına mektup yazacak kadar duygu dolu, Türklerin kökenlerini araştıracak kadar meraklı, saraydan kaçarak sahil meyhanelerinde horon tepecek kadar hayat dolu ve yalnız, cepheda hayatını ortaya koyarak askerlerinin önünde mücadele edecek kadar cesur, savaş meydanında ellerini göğe kaldırarak dua edecek kadar ve not defterine “Allah büyük bir kuvvettir” yazacak kadar inançlı, gördüğü rüyaları çevresindekilere anlatarak, yorum getirmelerini bekleyecek kadar doğal ve alaturka, ölüm döşeğinde Türkiye'yi yakından ilgilendiren sorunlarla ilgilenecek kadar vatansever, bir keresinde sabah ezanını dinlerken, ve son günlerinde Ankara'ya başkente, gidemeyince ağlayacak kadar insandı. Kısacası bizim gibi ve bizden biriydi.
Araştırmam ilerledikçe Atatürk'e ilişkin pek çok şeyin üstünün örtüldüğünü gördüm. Atatürk'le ilgili eserlerin çoğu hamasi söylemlerle doluydu. Özellikle Atatürk ve din konusundaki eserlerin çoğu subjektif ve ideolojik kaygılarla kaleme alınmış ve bu konudaki bazı gerçekler unutulmaya yüz tutmuştu. O'nun din konusundaki görüş ve düşüncelerini tam ortaya koyacak bilgiler adeta yok olmuş, genç kuşaklara sadece, -bazı kaygılarla olsa gerek- iyice orijinalliğini kaybetmiş bir kısım rivayetler kalmıştı. Hayatımıza damgasını vuran adamın, bu ülkede yaşayan insanlar için belki de en önemli konulardan biri olan din konusunda neler düşündüğünü hiç öğrenmemiş gibiydik... (Önsözden)