#smrgKİTABEVİ Bitli Pileyboy -
Henüz otuzundaki Ayda Türkan, rock yıldızı kocası Tolga'dan boşanırken, bekar bir kadın olarak kendisini nelerin beklediğinden habersizdi. Oysa, ünlüler alemi ve Beyoğlu, Ayda'ya hiç tanımadığı bir yüzünü göstermeye hazırlanıyordu.
Bitli Pileyboy, şehirde yalnız bir kadın olmayı, ünlüler aleminde aşk ve insan ilişkilerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Erotik, melankolik... Ve elbette yine çok komik!
İnsanlar, dünyada neden bulundukları gerçeğini unutuyor, sürükleniyordu. Bütün bu güvensizlik dalgası içinde, sevmeyi es geçiyorlardı. Sevmeyi sevişmek sanıyorlardı. Birden fazla insanla... Bu şekilde var olacaklarına inanıyor, bu şekilde mutluluğa ulaşacaklarını düşünüyorlardı. Kendilerini öldürdüklerinden habersiz... Avlanıyorlardı. Vahşi hayvanlar, kana susamış vampirler gibi. Av hiç bitmiyordu. Av, avcıya dönüşüyor, döngü sürüyordu. Herkesin elinde birbirinin kanı vardı. Herkes birbirinin eskisini giyiyordu.
Ve ben, yıllardır altın bir kafeste yaşadığım bu ormanda, kafesini kırıp özgürlüğüne kanat çırpan aptal bir kuş olarak yapayalnızdım. Ne yöne gideceğimi bilemeden günlerce, gecelerce uçtum. Kanatlarımı kırdılar, uçamaz dediler. Uçtum. Özgürlükle huzurun bir arada yaşanamayacağını öğrenerek uçtum. Korkularımın esiri olmuşken, korkusuzca uçtum.
Sonunda onu buldum.
Kim olduğu, ne yaptığı, neye benzediği önemli değildi.
Önemli olan, onu bulana kadar başımdan geçenlerdi.
"Kadınların onlarda ne bulduğunu çözemediğim küçük çöplüklerin krallarıyla doluydu şehir. Bitli mahallelerin pileyboylarıyla."
Henüz otuzundaki Ayda Türkan, rock yıldızı kocası Tolga'dan boşanırken, bekar bir kadın olarak kendisini nelerin beklediğinden habersizdi. Oysa, ünlüler alemi ve Beyoğlu, Ayda'ya hiç tanımadığı bir yüzünü göstermeye hazırlanıyordu.
Bitli Pileyboy, şehirde yalnız bir kadın olmayı, ünlüler aleminde aşk ve insan ilişkilerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Erotik, melankolik... Ve elbette yine çok komik!
İnsanlar, dünyada neden bulundukları gerçeğini unutuyor, sürükleniyordu. Bütün bu güvensizlik dalgası içinde, sevmeyi es geçiyorlardı. Sevmeyi sevişmek sanıyorlardı. Birden fazla insanla... Bu şekilde var olacaklarına inanıyor, bu şekilde mutluluğa ulaşacaklarını düşünüyorlardı. Kendilerini öldürdüklerinden habersiz... Avlanıyorlardı. Vahşi hayvanlar, kana susamış vampirler gibi. Av hiç bitmiyordu. Av, avcıya dönüşüyor, döngü sürüyordu. Herkesin elinde birbirinin kanı vardı. Herkes birbirinin eskisini giyiyordu.
Ve ben, yıllardır altın bir kafeste yaşadığım bu ormanda, kafesini kırıp özgürlüğüne kanat çırpan aptal bir kuş olarak yapayalnızdım. Ne yöne gideceğimi bilemeden günlerce, gecelerce uçtum. Kanatlarımı kırdılar, uçamaz dediler. Uçtum. Özgürlükle huzurun bir arada yaşanamayacağını öğrenerek uçtum. Korkularımın esiri olmuşken, korkusuzca uçtum.
Sonunda onu buldum.
Kim olduğu, ne yaptığı, neye benzediği önemli değildi.
Önemli olan, onu bulana kadar başımdan geçenlerdi.
"Kadınların onlarda ne bulduğunu çözemediğim küçük çöplüklerin krallarıyla doluydu şehir. Bitli mahallelerin pileyboylarıyla."