Kadın, Anadolu'nun en büyük zenginliğidir. Anadolu'nun yüzbinlerce yıl geriye giden tarihi, birikimi, coşkusu onun varlığından türemiştir. Bu nedenle tarihin henüz örgütlü toplumu oluşturmadığı dönemlerde dahi kadın, bu toprakların gerçek sahibi ve yaratıcısı olarak öne çıkmıştır. Aslında, Anadolu'nun bugünkü yerleşik halkları tarafından kullanılmaya başlandığı dönemlerden sonra da kadının önemi eksilmiş değildir. Çok yakın bir zamana kadar 'Devlet Ana' kavramının egemen oluşu bu olgunun en önemli göstergesidir. Zaman değişmiş, kültürler aşılmış, bir kalıptan ötekine dökülmüş, kadın bu konumunu yitirir gibi görünmüştür. Ama gene de alttan alta yaratıcılığını, üretkenliğini sürdürmüştür. İşin gizi o noktadadır: Kendisinden bir şey beklenmediği, görmezden gelindiği zaman da kadının benliğindeki nitelikleri kullanmaktan vazgeçmemiş olması, küsmemesi...
Çağdaşlaşma da onun etkilerinden doğmuştur. Onunla bütünleşmeyen, onunla iç içe geçmeyen hiçbir şeyin yaşarlılığı, sürekliliği olmamıştır. Asıl ağzımızda kullandığımız dil onunsa, bilincimizin yeni ufukları da ancak onun belirleyiciliğine girdiği zaman genişleyebilmiştir. Anadolu toprağındaki kadın zenginliğini şimdi yeni bir boyuta taşıyoruz. İlkin onun geçmişini, kökenlerini, birikim kaynaklarını göstermek istiyoruz. Ardından onun çağdaşlaşma serüvenindeki yılmaz savaşçılığını vurguluyoruz. Nihayet günümüz kadınının evrensel yaratıcılığını, üretkenliğini, tartışılmaz düzeyini örneklerle çoğaltıyor ve somutlaştırıyoruz. Bütün bu sergilerin belirlediği çerçeveye baktığımız zaman şunu söylemek olanaklı: Türkiye Cumhuriyeti'nin biçimlendirdiği kadın, Anadolu birikiminden getirdiği varsıllığın gücüyle kendisine tanınan hakların doğruluğunu kanıtlamıştır.
Cumhuriyet'in kadını belki de dünyanın en güçlü kesimlerinden birisini oluşturmaktadır. Bugün içinde yaşadığımız toplumun temel ilkeleri, ana kavramları onun korumasında, onun bilincinin güvencesi altındadır. Yanı sıra, Cumhuriyet kadını kendisini taşıdığını, kendi bilincinde olduğunu her fırsatta ortaya koymaktadır.
Kadın, Anadolu'nun en büyük zenginliğidir. Anadolu'nun yüzbinlerce yıl geriye giden tarihi, birikimi, coşkusu onun varlığından türemiştir. Bu nedenle tarihin henüz örgütlü toplumu oluşturmadığı dönemlerde dahi kadın, bu toprakların gerçek sahibi ve yaratıcısı olarak öne çıkmıştır. Aslında, Anadolu'nun bugünkü yerleşik halkları tarafından kullanılmaya başlandığı dönemlerden sonra da kadının önemi eksilmiş değildir. Çok yakın bir zamana kadar 'Devlet Ana' kavramının egemen oluşu bu olgunun en önemli göstergesidir. Zaman değişmiş, kültürler aşılmış, bir kalıptan ötekine dökülmüş, kadın bu konumunu yitirir gibi görünmüştür. Ama gene de alttan alta yaratıcılığını, üretkenliğini sürdürmüştür. İşin gizi o noktadadır: Kendisinden bir şey beklenmediği, görmezden gelindiği zaman da kadının benliğindeki nitelikleri kullanmaktan vazgeçmemiş olması, küsmemesi...
Çağdaşlaşma da onun etkilerinden doğmuştur. Onunla bütünleşmeyen, onunla iç içe geçmeyen hiçbir şeyin yaşarlılığı, sürekliliği olmamıştır. Asıl ağzımızda kullandığımız dil onunsa, bilincimizin yeni ufukları da ancak onun belirleyiciliğine girdiği zaman genişleyebilmiştir. Anadolu toprağındaki kadın zenginliğini şimdi yeni bir boyuta taşıyoruz. İlkin onun geçmişini, kökenlerini, birikim kaynaklarını göstermek istiyoruz. Ardından onun çağdaşlaşma serüvenindeki yılmaz savaşçılığını vurguluyoruz. Nihayet günümüz kadınının evrensel yaratıcılığını, üretkenliğini, tartışılmaz düzeyini örneklerle çoğaltıyor ve somutlaştırıyoruz. Bütün bu sergilerin belirlediği çerçeveye baktığımız zaman şunu söylemek olanaklı: Türkiye Cumhuriyeti'nin biçimlendirdiği kadın, Anadolu birikiminden getirdiği varsıllığın gücüyle kendisine tanınan hakların doğruluğunu kanıtlamıştır.
Cumhuriyet'in kadını belki de dünyanın en güçlü kesimlerinden birisini oluşturmaktadır. Bugün içinde yaşadığımız toplumun temel ilkeleri, ana kavramları onun korumasında, onun bilincinin güvencesi altındadır. Yanı sıra, Cumhuriyet kadını kendisini taşıdığını, kendi bilincinde olduğunu her fırsatta ortaya koymaktadır.