BALYOZ ile ilgili haber medyada yayınlandıktan tam bir ay sonra bütün sahtekârlık ortaya çıkmıştı. Bilirkişi HAKAN ERDOĞAN bütün sahtekârlığı gözler önüne seren bir rapor hazırlamış. Bu rapor Beşiktaş Adliyesine ulaştıktan sonra kaybolmuş. Halbuki bu rapora göre değil dava açmak sahtekâların peşine düşmek gerekiyordu. Sanıklar suç duyurusunda bulunuyor, hiçbir işlem yapılmıyor.
Sayısız ve imzasız dosyalar bu davanın temelidir. Savcılar Mart 2010 ayında sayısal dosyalarda adı geçen öğrenciler, dernekler, politikacılar, emniyet mensupları, kuran kursları, bazı kurum çalışanları hakkında ilgili yerlerden, o kişilerin veya kurumların 2003 yılında var olup olmadıkları hakkında sorular sorarlar. Gelen cevaplar kimseye gösterilmeden emanete kaldırılır. Sonra Mahkeme bu yanıtları sanıklara verir ve bütün sahtekârlık her çeşidi ile ortaya çıkar.
Savcılar ısrarla Türkiye Gençlik Birliği (TGB) hakkında bazı bilgiler isterler. İstanbul Emniyetinden bazı ilgililerde ısrarla Türkiye Gençlik Birliği yerine Türkiye Gençlik Birliği Derneği (TGBD) hakkında bilgi verirler. Acaba neden? Sanıkların bütün isteklerine rağmen mahkeme neden tanık dinlemekten ve bilirkişiye gitmekten kaçındı?
Yaklaşık 2 yıla yakın süre duruşmalarda adil bir yargılamadan bahsedilebilir mi? Neden mahkeme her kritik konuda yüzeysel davrandı?
10. Ağır Ceza Mahkemesi (250. SMY) 21 Eylül 2012 günü dava ile ilgili kararı ve 7 Ocak 2013 günü gerekçeli kararı yayınlanır. Gerekçeli kararda Mahkeme bilmeden nasıl suçu değil sahtekârığı kanıtlamıştır.
21 Ocak 2010 günü MEHMET BARANSU tarafından teslim edilen 4 DVD hakkında neden bir işlem yapılmaz ve Taraf gazetesi girişini gören MOBESE kameranın neden arıza yaptığı ve hafızasında ne olduğu neden zamanında araştırılmaz?
TÜBİTAK Bilirkişiler hatasız ve tarafsız raporlar mı vermişlerdir?
CD'ler üzerine yazılan yazılar makine ile yazılmıştır. Bu makineler nerededir?
BALYOZ ile ilgili haber medyada yayınlandıktan tam bir ay sonra bütün sahtekârlık ortaya çıkmıştı. Bilirkişi HAKAN ERDOĞAN bütün sahtekârlığı gözler önüne seren bir rapor hazırlamış. Bu rapor Beşiktaş Adliyesine ulaştıktan sonra kaybolmuş. Halbuki bu rapora göre değil dava açmak sahtekâların peşine düşmek gerekiyordu. Sanıklar suç duyurusunda bulunuyor, hiçbir işlem yapılmıyor.
Sayısız ve imzasız dosyalar bu davanın temelidir. Savcılar Mart 2010 ayında sayısal dosyalarda adı geçen öğrenciler, dernekler, politikacılar, emniyet mensupları, kuran kursları, bazı kurum çalışanları hakkında ilgili yerlerden, o kişilerin veya kurumların 2003 yılında var olup olmadıkları hakkında sorular sorarlar. Gelen cevaplar kimseye gösterilmeden emanete kaldırılır. Sonra Mahkeme bu yanıtları sanıklara verir ve bütün sahtekârlık her çeşidi ile ortaya çıkar.
Savcılar ısrarla Türkiye Gençlik Birliği (TGB) hakkında bazı bilgiler isterler. İstanbul Emniyetinden bazı ilgililerde ısrarla Türkiye Gençlik Birliği yerine Türkiye Gençlik Birliği Derneği (TGBD) hakkında bilgi verirler. Acaba neden? Sanıkların bütün isteklerine rağmen mahkeme neden tanık dinlemekten ve bilirkişiye gitmekten kaçındı?
Yaklaşık 2 yıla yakın süre duruşmalarda adil bir yargılamadan bahsedilebilir mi? Neden mahkeme her kritik konuda yüzeysel davrandı?
10. Ağır Ceza Mahkemesi (250. SMY) 21 Eylül 2012 günü dava ile ilgili kararı ve 7 Ocak 2013 günü gerekçeli kararı yayınlanır. Gerekçeli kararda Mahkeme bilmeden nasıl suçu değil sahtekârığı kanıtlamıştır.
21 Ocak 2010 günü MEHMET BARANSU tarafından teslim edilen 4 DVD hakkında neden bir işlem yapılmaz ve Taraf gazetesi girişini gören MOBESE kameranın neden arıza yaptığı ve hafızasında ne olduğu neden zamanında araştırılmaz?
TÜBİTAK Bilirkişiler hatasız ve tarafsız raporlar mı vermişlerdir?
CD'ler üzerine yazılan yazılar makine ile yazılmıştır. Bu makineler nerededir?