#smrgKİTABEVİ Çelik Savaşları : Yeni Bir Dünya Kurulur, Türkiye Buradaki Yerini Alır - 2005
Kısacası global .sermaye ulusal sermayeyi yiyor ve eritiyordu. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında tüm telgrafhanelerin Kuvayi Milliye tarafından ele geçirilmesini istemişti. Savaşta "muhaberat," yani iletişim çok önemliydi. O telgrafhaneler Kurtuluş Savaşı'nda düşman hakkındaki bilgileri Ankara'ya aktarıyor, buna benzer birçok hizmetlerde bulunuyordu.
Ama şimdi, Telekom haraç mezat özelleştirilmeye çalışılıyordu. Sıra daha sonra Petkim, Tüpraş gibi ulusal kalelere gelecekti. İki büyük Türk cep telefonu şirketinden birine el konuluyor, şirket satış için sıraya giriyordu. Türkiye'den Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine, Kıbrıs Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna gibi ülkelerde iletişimi elinde tutan diğer Türk şirketi ise "çıkış" bulamadığı için Finlandiya kökenli bir şirkete kayıyordu.
Kaleler birer birer düşüyordu.
Rusya, ABD ve Avrupa tarafından Kafkaslar'da Gürcistan ve Ukrayna tarafından kuşatılıyor, Azerbaycan ve Ermenistan aracılığıyla alt tampon oluşturuluyor. Suriye ve İran; Irak ise, Lübnan ve İsrail sayesinde sıkıştırılıyor.
İran, Çin ve Kuzey Kore'nin arka sırtına Afganistan, Kırgızistan ve ileride bu guruba katılacak olan Türk Cumhuriyetleriyle sarkılıyor, Rusya ise alttan "sarmaya" alınıyordu. Coğrafyamız buydu. Bütün bunlara giden yolda modern bir orduya sahip olan ve dünyanın "büyük" ekonomileri arasında sayılan Türkiye Cumhuriyeti vardı.
ABD ve Türkiye'nin önünde iki seçenek vardı. Ve bu, binlerce "Şıkları" olan çok varyasyonlu psikolojik savaşın sonuç bölümünde 3'ncü şık yoktu. Türkiye'nin önünde duran açık seçik iki seçenek vardı. Ya, İran, Suriye, Rusya, Çin ve Kuzey Kore ekseninde dönen siyasete girerek karşı cepheye gidecek ve her şeyi göze alacak, ya da uzaklardaki eski "dostu" Amerika ile yeniden sıkı fıkı olacaktı. Bunun için Kerkük, Kuzey Irak'taki oluşum ve Kandil Dağı problemi çözülmeliydi. Türkiye müttefikine güven duymalıydı.
Ancak, bu savaşta tarafsızlık yoktu. Zaten Türkiye'yi bu iki seçeneğe zorlayan "tarafsızlık" politikasıydı. (Kitaptan)
Kısacası global .sermaye ulusal sermayeyi yiyor ve eritiyordu. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında tüm telgrafhanelerin Kuvayi Milliye tarafından ele geçirilmesini istemişti. Savaşta "muhaberat," yani iletişim çok önemliydi. O telgrafhaneler Kurtuluş Savaşı'nda düşman hakkındaki bilgileri Ankara'ya aktarıyor, buna benzer birçok hizmetlerde bulunuyordu.
Ama şimdi, Telekom haraç mezat özelleştirilmeye çalışılıyordu. Sıra daha sonra Petkim, Tüpraş gibi ulusal kalelere gelecekti. İki büyük Türk cep telefonu şirketinden birine el konuluyor, şirket satış için sıraya giriyordu. Türkiye'den Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine, Kıbrıs Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna gibi ülkelerde iletişimi elinde tutan diğer Türk şirketi ise "çıkış" bulamadığı için Finlandiya kökenli bir şirkete kayıyordu.
Kaleler birer birer düşüyordu.
Rusya, ABD ve Avrupa tarafından Kafkaslar'da Gürcistan ve Ukrayna tarafından kuşatılıyor, Azerbaycan ve Ermenistan aracılığıyla alt tampon oluşturuluyor. Suriye ve İran; Irak ise, Lübnan ve İsrail sayesinde sıkıştırılıyor.
İran, Çin ve Kuzey Kore'nin arka sırtına Afganistan, Kırgızistan ve ileride bu guruba katılacak olan Türk Cumhuriyetleriyle sarkılıyor, Rusya ise alttan "sarmaya" alınıyordu. Coğrafyamız buydu. Bütün bunlara giden yolda modern bir orduya sahip olan ve dünyanın "büyük" ekonomileri arasında sayılan Türkiye Cumhuriyeti vardı.
ABD ve Türkiye'nin önünde iki seçenek vardı. Ve bu, binlerce "Şıkları" olan çok varyasyonlu psikolojik savaşın sonuç bölümünde 3'ncü şık yoktu. Türkiye'nin önünde duran açık seçik iki seçenek vardı. Ya, İran, Suriye, Rusya, Çin ve Kuzey Kore ekseninde dönen siyasete girerek karşı cepheye gidecek ve her şeyi göze alacak, ya da uzaklardaki eski "dostu" Amerika ile yeniden sıkı fıkı olacaktı. Bunun için Kerkük, Kuzey Irak'taki oluşum ve Kandil Dağı problemi çözülmeliydi. Türkiye müttefikine güven duymalıydı.
Ancak, bu savaşta tarafsızlık yoktu. Zaten Türkiye'yi bu iki seçeneğe zorlayan "tarafsızlık" politikasıydı. (Kitaptan)