Sosyolojik çevrelerde moderleşmenin en önemli göstergelerinden birinin cemaatten topluma doğru bir gelişme olduğu yönünde yaygın bir görüş vardır. Belki bu nedenle moderleşme tarihi bir bakıma cemaatin çözülüşü ve bunun yerini toplumun alması biçiminde okunmuştur. Sosloyogların öncü isimlerinden olan Marx, Weber, Durkheim ve Simmel'in yazılarında bu çözülüşün hem dramatik boyutlarına hem de modernleşmeye damgasını vuran boyutlarına merkezi bir yer ayrılmıştır. Her birinin analizlerinin odağında bu geçişin nasıl kavramsallaştırılacağı sorunu yatmaktadır. Cemaatten Topluma geçişin analizini ve kavramsallaştırmasını, bu geçişin bireysel ve toplumsal sonuçlarını doğrudan bütün çalışmalarının merkezine oturtan Ferdinand Tönnies'in katkılarıysa bir "Cemaat Sosyolojisi" için en temel çerçeveyi çizmiştir. Oysa günümüzde bu klasik "cemaatten topluma geçiş" yaklaşımları ciddi bir krizin eşiğine gelmiş bulunuyor. Yaşamakta olduğumuz yeni toplumsallaşma biçimlerine bu klasik "toplum" modeli biraz dar gelmektedir. Modernleşmeyle birlikte çözüldüğü ve ortadan kaybolduğu hükmüne varılan "Cemaat" tarzı toplumsallaşmanın -yine aynı kaderi beklemesi gereken ırkçlık, milliyetçilik ve dinselliğin değişik biçimleriyle birlikte-postmodern veya geç-modern denilen çağımızda adeta inadına tekrar nüksetmekte olduğu görülüyor. Günümüz sosloyogları bu durumu modernliğin global krizinin bir parçası olarak algılamaya eğilim duyduklarından konuyu postmodernleşmeyle irtibatlandırmaktadırlar.
Her halükarda bu konu, Sosyal teorinin klasik yaklaşımına karşı entellektüel ilgiyi ciddi bir biçimde harekete geçirmeyi gerektiriyor. Razaman Yelken, sosyal teorideki bu entellektüel ilginin hakkını vererek cemaatin yeniden dönüşünü bir çeşit "Cemaat Sosyolojisi" çerçevesinde ele alırken, aslında bu dönüşün, yine de cemaatin ciddi" dönüşümlere" uğraması pahasına vuku bulduğunu göstermeye çalışıyor.