Türklerin İslâmiyet'i kabul edip Müslüman olmalarından sonra 11. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar devam eden tekkelerde mutasavvıflar, medreselerde ise bilginler aracılığıyla ortaya konan ürünler, dinî-tasavvufî bir karakter taşıyordu. Tekkelerin bir bölümü geniş kitleleri etkileyerek gelişip yayıldı. Büyük mutasavvıf kişilerin çevresinde oluşan tasavvuf teşkilat ve tören sistemi hâline gelen tarikatlar, güzel sanatların gelişiminde çok önemli roller oynamıştır. Edebiyat, tasavvuf heyecanı için de bir anlatım aracı olmuş, şiirlerde dile gelmiştir. Tasavvuf, toplumun her kesiminden temsilci bulmuştur. Dinî-tasavvufî edebiyat mutlak güzelliğe ulaşma çabası ile ilâhî aşkı, şiirlerle yüceltir. Türk edebiyatı, Tanzimat'tan sonra divan edebiyatı, halk edebiyatı ve dinî-tasavvufî edebiyat olarak tasnif edilip incelenmeye başlamıştır. Bu da edebiyatların sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği sorununu beraberinde getirmiştir. Dinî tasavvufî edebiyat, divan edebiyatında ve halk edebiyatında olmak üzere iki koldan yürümüştür. Bazı tarikatlar aydın kesimlerde ve şehir merkezlerinde yaygınlık gösterdiği için bu tarikat mensupları edebî ürünlerini aruz vezniyle ve divan şiiri tarzında vermişlerdir. Tasavvuf bütün divan şairlerinin şiirlerine renk katmış, onlar tasavvufun zengin anlamlarla yüklü kelime, deyim, terim, mecaz ve alegori dünyasından büyük ölçüde yararlanmışlardır. Divan şairi için şiir ve sanat, ön sırada yer alır. Tasavvuf düşünce ve duygu planında olup şiirin içinde erimiştir. Bir divan şâiri mutasavvıf da olsa şiirinde telkinci bir hava görülmez. Bazı tarikatlar daha çok halk arasında yayılmış, bu tarikat mensupları seslendikleri kitle halk olduğu için edebî ürünlerini divan ve halk edebiyatlarından aldıkları şekil, ölçü ve türlerle halk diline yakın bir dille vermişlerdir. Bunlar tam anlamıyla divan şâiri ve âşık sayamayacağımız sanatçı tipidir. Bu sanatçılar da yetiştikleri çevre ve seslendikleri kitleye göre "Dinî tasavvufî halk şairleri" ve "Hak âşıkları" olmak üzere iki ayrı zümre oluşturmuşlardır. Bu zümre sanatçıları dinî-tasavvufî halk edebiyatını meydana getirmişlerdir. Dinî-tasavvufî halk edebiyatı şâirleri, divan şiiri çevresine ve kültürüne yakın çevrelerde yetişmiş olduğu için onlarda divan şiirinin etkisi daha belirgindir. Kitapta, dini - tasavvufi halk edebiyatı; kültürel değişim ve gelişim bakış açısıyla oluşum, gelişim, biçim, tür, üslup, içerik, nesir ve terimler yönüyle incelenmiştir. Ayrıca kitapta geçmişten günümüze elliye yakın şair ve bu şairlerin şiirleri yer almaktadır. (Arka Kapaktan)
Türklerin İslâmiyet'i kabul edip Müslüman olmalarından sonra 11. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar devam eden tekkelerde mutasavvıflar, medreselerde ise bilginler aracılığıyla ortaya konan ürünler, dinî-tasavvufî bir karakter taşıyordu. Tekkelerin bir bölümü geniş kitleleri etkileyerek gelişip yayıldı. Büyük mutasavvıf kişilerin çevresinde oluşan tasavvuf teşkilat ve tören sistemi hâline gelen tarikatlar, güzel sanatların gelişiminde çok önemli roller oynamıştır. Edebiyat, tasavvuf heyecanı için de bir anlatım aracı olmuş, şiirlerde dile gelmiştir. Tasavvuf, toplumun her kesiminden temsilci bulmuştur. Dinî-tasavvufî edebiyat mutlak güzelliğe ulaşma çabası ile ilâhî aşkı, şiirlerle yüceltir. Türk edebiyatı, Tanzimat'tan sonra divan edebiyatı, halk edebiyatı ve dinî-tasavvufî edebiyat olarak tasnif edilip incelenmeye başlamıştır. Bu da edebiyatların sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği sorununu beraberinde getirmiştir. Dinî tasavvufî edebiyat, divan edebiyatında ve halk edebiyatında olmak üzere iki koldan yürümüştür. Bazı tarikatlar aydın kesimlerde ve şehir merkezlerinde yaygınlık gösterdiği için bu tarikat mensupları edebî ürünlerini aruz vezniyle ve divan şiiri tarzında vermişlerdir. Tasavvuf bütün divan şairlerinin şiirlerine renk katmış, onlar tasavvufun zengin anlamlarla yüklü kelime, deyim, terim, mecaz ve alegori dünyasından büyük ölçüde yararlanmışlardır. Divan şairi için şiir ve sanat, ön sırada yer alır. Tasavvuf düşünce ve duygu planında olup şiirin içinde erimiştir. Bir divan şâiri mutasavvıf da olsa şiirinde telkinci bir hava görülmez. Bazı tarikatlar daha çok halk arasında yayılmış, bu tarikat mensupları seslendikleri kitle halk olduğu için edebî ürünlerini divan ve halk edebiyatlarından aldıkları şekil, ölçü ve türlerle halk diline yakın bir dille vermişlerdir. Bunlar tam anlamıyla divan şâiri ve âşık sayamayacağımız sanatçı tipidir. Bu sanatçılar da yetiştikleri çevre ve seslendikleri kitleye göre "Dinî tasavvufî halk şairleri" ve "Hak âşıkları" olmak üzere iki ayrı zümre oluşturmuşlardır. Bu zümre sanatçıları dinî-tasavvufî halk edebiyatını meydana getirmişlerdir. Dinî-tasavvufî halk edebiyatı şâirleri, divan şiiri çevresine ve kültürüne yakın çevrelerde yetişmiş olduğu için onlarda divan şiirinin etkisi daha belirgindir. Kitapta, dini - tasavvufi halk edebiyatı; kültürel değişim ve gelişim bakış açısıyla oluşum, gelişim, biçim, tür, üslup, içerik, nesir ve terimler yönüyle incelenmiştir. Ayrıca kitapta geçmişten günümüze elliye yakın şair ve bu şairlerin şiirleri yer almaktadır. (Arka Kapaktan)