Kitaptaki öyküler 1900'lerin başındaki Osmanlı İstanbul'undan ilgi çekici manzaralar sunar. Kadıköy'den karşı yakaya geçmek için kiralanan sandallar, Galata'da işleyen atlı tramvaylar, Beyoğlu'ndaki salonlarda düzenlenen maskeli balolar, taşralı hamalların çilesi, koca bulma ümidiyle Bursa'dan İstanbul'a göçen genç kızların hayal kırıklığı, gençlerin sancılı aşk hikâyeleri...
Abdullah Cevdet, Harutyun Şahrigyan, Süleyman Nazif ve Şahabettin Süleyman gibi dönemin ünlü aydınlarının kitapta yer alan beğence yazıları Numuneler'in nasıl büyük bir boşluğu doldurduğunu kanıtlar niteliktedir. İleri gelen şair-yazarlardan Süleyman Nazif'in, "Ermeni Edebiyatı Numuneleri'ni okuyana kadar birçok ırkdaşım gibi Ermeni Edebiyatı'ndan habersizdim" cümlesi bu açıdan önemli bir tanıklıktır.
Osmanlıca - Türkçe olarak okuyucuyla buluşan Numuneler, Ermeni Edebiyatı'nda iz bırakmış önemli yazarlarla tanışma şansının yanı sıra, geçen bir asır içinde dilin uğradığı değişiklikleri de izleme fırsatı da sunuyor.
Ne var ki, yüz yıl sonra bugün, Ermeni Edebiyatı Numuneleri 'var olan'ın, 'yaşamakta olan'ın capcanlı bir yansıması yerine, 'yok olan'ın, 'artık yaşamıyor olan'ın silik bir yansıması olarak çıkar karşımıza: Osmanlıca yok olmuştur; Türkiye'de Ermenice edebiyat üretilmiyordur ve kitaptaki çoğu öykünün kaleme alındığı dil olan Batı Ermenicesi, unutulmaya yüz tutmuştur. İşte tam da bu sebeplerden dolayı, kitabın adı "Ermeni Edebiyatı Numuneleri" değil, "Ermeni Edebiyatı Numuneleri - 1913"tür.
Dönemin öne çıkan aydınlarından Abdullah Cevdet, Ermeni Edebiyatı Numuneleri için kaleme aldığı beğencesinde, 99 yıldır gitgide büyüyen bu boşluğu öngörmüştür adeta: "Edebiyatçılar, şairler bir milletin ruhudurlar, bir milletten bunlar çıkarıldıktan sonra o millette ne kalır? His ve ileti yeteneğini çıkarırsanız insanda etten başka ne kalır? Güneş doğadan yok edilirse evrende ne kalır?"
Kitaptaki öyküler 1900'lerin başındaki Osmanlı İstanbul'undan ilgi çekici manzaralar sunar. Kadıköy'den karşı yakaya geçmek için kiralanan sandallar, Galata'da işleyen atlı tramvaylar, Beyoğlu'ndaki salonlarda düzenlenen maskeli balolar, taşralı hamalların çilesi, koca bulma ümidiyle Bursa'dan İstanbul'a göçen genç kızların hayal kırıklığı, gençlerin sancılı aşk hikâyeleri...
Abdullah Cevdet, Harutyun Şahrigyan, Süleyman Nazif ve Şahabettin Süleyman gibi dönemin ünlü aydınlarının kitapta yer alan beğence yazıları Numuneler'in nasıl büyük bir boşluğu doldurduğunu kanıtlar niteliktedir. İleri gelen şair-yazarlardan Süleyman Nazif'in, "Ermeni Edebiyatı Numuneleri'ni okuyana kadar birçok ırkdaşım gibi Ermeni Edebiyatı'ndan habersizdim" cümlesi bu açıdan önemli bir tanıklıktır.
Osmanlıca - Türkçe olarak okuyucuyla buluşan Numuneler, Ermeni Edebiyatı'nda iz bırakmış önemli yazarlarla tanışma şansının yanı sıra, geçen bir asır içinde dilin uğradığı değişiklikleri de izleme fırsatı da sunuyor.
Ne var ki, yüz yıl sonra bugün, Ermeni Edebiyatı Numuneleri 'var olan'ın, 'yaşamakta olan'ın capcanlı bir yansıması yerine, 'yok olan'ın, 'artık yaşamıyor olan'ın silik bir yansıması olarak çıkar karşımıza: Osmanlıca yok olmuştur; Türkiye'de Ermenice edebiyat üretilmiyordur ve kitaptaki çoğu öykünün kaleme alındığı dil olan Batı Ermenicesi, unutulmaya yüz tutmuştur. İşte tam da bu sebeplerden dolayı, kitabın adı "Ermeni Edebiyatı Numuneleri" değil, "Ermeni Edebiyatı Numuneleri - 1913"tür.
Dönemin öne çıkan aydınlarından Abdullah Cevdet, Ermeni Edebiyatı Numuneleri için kaleme aldığı beğencesinde, 99 yıldır gitgide büyüyen bu boşluğu öngörmüştür adeta: "Edebiyatçılar, şairler bir milletin ruhudurlar, bir milletten bunlar çıkarıldıktan sonra o millette ne kalır? His ve ileti yeteneğini çıkarırsanız insanda etten başka ne kalır? Güneş doğadan yok edilirse evrende ne kalır?"