Fahim Bey, halden ziyade istikbalde yaşayan bir adamdı. Bunun için değil mi ki, dışardan bakanlara her şeyden mahrum ve bahtsız görünürken o, tok hattâ gına içinde, hakikatin değil de hayalin ülkesinde kendine göre mesut olabiliyordu. Hiç bir hayal gücü olmayanların yaptıkları bütün işleri, tahakkuk ettirdikleri bütün servetleri, en ince teferruatına kadar düşünmek ve tahayyül etmekle iktifa etmiş olan bu adam, talihin garip bir cilvesiyle, kucaklayamadığı veya elinden kaçırdığı bütün avların gönlüne sürünen gölgelerini sevip bunları okşamayı tercih ederek, aklında kazanmayı kurduğu bütün servetlerden, kendini mahrum da hissetmiyor gibiydi.
Fahim Bey, cidden, kendine mahsus bir hayal âleminde yaşayan bir manyak, bir "mythomane" olmuş değil miydi? O bir ömürdür tahakkuk etmeyen bu işinden hâlâ aynı emniyetle bahsetmeye nasıl kuvvet buluyordu? Kaç seneden, kaç nesilden ve kaç devirden arta kalan bu işten hâlâ onun gibi ciddiyetle bahsetmeye artık imkân mı kalmıştı? Bu işin hikâye ve macerası onun için Ibsen'in dediği gibi bir "hayatî yalan" olmuş değil miydi. Bu halini göre göre Montesquieu'nün Romalılar için söylediğini ben onun için tekrar ile: "Fahim Beyin azamet ve inhitatı" diyebilecektim. (Kitaptan)
Fahim Bey, halden ziyade istikbalde yaşayan bir adamdı. Bunun için değil mi ki, dışardan bakanlara her şeyden mahrum ve bahtsız görünürken o, tok hattâ gına içinde, hakikatin değil de hayalin ülkesinde kendine göre mesut olabiliyordu. Hiç bir hayal gücü olmayanların yaptıkları bütün işleri, tahakkuk ettirdikleri bütün servetleri, en ince teferruatına kadar düşünmek ve tahayyül etmekle iktifa etmiş olan bu adam, talihin garip bir cilvesiyle, kucaklayamadığı veya elinden kaçırdığı bütün avların gönlüne sürünen gölgelerini sevip bunları okşamayı tercih ederek, aklında kazanmayı kurduğu bütün servetlerden, kendini mahrum da hissetmiyor gibiydi.
Fahim Bey, cidden, kendine mahsus bir hayal âleminde yaşayan bir manyak, bir "mythomane" olmuş değil miydi? O bir ömürdür tahakkuk etmeyen bu işinden hâlâ aynı emniyetle bahsetmeye nasıl kuvvet buluyordu? Kaç seneden, kaç nesilden ve kaç devirden arta kalan bu işten hâlâ onun gibi ciddiyetle bahsetmeye artık imkân mı kalmıştı? Bu işin hikâye ve macerası onun için Ibsen'in dediği gibi bir "hayatî yalan" olmuş değil miydi. Bu halini göre göre Montesquieu'nün Romalılar için söylediğini ben onun için tekrar ile: "Fahim Beyin azamet ve inhitatı" diyebilecektim. (Kitaptan)