Pakrat Estukyan dolu dolu yaşadığı hayatını anlatıyor. Yüz yıl önce ailesinin uğradığı zulümle başlayarak iki kuşak geriye gidiyor; ailenin İstanbul'a gelişi, "herkes için gurbet olan" bu şehirde kök salışıyla devam ediyor. İstanbul'un çeşitli semtlerinde geçirdiği dönemleriyle kendi zamanının İstanbulu'na ışık tutarken, okulda, iş hayatında, sosyal hayatta karşılaştığı zorlukları anlatıyor, yaşadığı mutlulukları da es geçmiyor. Sayat Nova korosuyla müziğe olan tutkusunu, Agos'ta verdiği mesaiyle yazıya olan bağlılığını ve aynı zamanda her şeye rağmen ayakta kalma mücadelesini gösteriyor.
Estukyan, kendi deyimiyle "büyük insanların" tarihinden sıyrılıp, kendi tarihini anlatırken aslında bir topluluğun, bir şehrin, hatta bütün bir ülkenin tarihine de ışık tutuyor. "Yaşamım boyunca uğradığım yoksunlukların, zorlukların, mağduriyetlerin hiçbirinden iz kalmadı. Yaşandıkları anlarda büyük acılara yol açan bir yığın şeye karşı asla 'keşke' demek zorunda kalmadım. Yüzüme kapanan her kapının ardından açabileceğim bir yenisini buldum. Babamın kirvesi olduğu sevgili Harutyun Keşişyan'ın 'Çok yukarı bakma, fesin düşer' sözü daha önce de bahsettiğim gibi bende adeta bir yaşam felsefesine büründü. Büyük hırslar edinmedim. Heves edip de kavuştuklarımın kıymetini ise hep bildim."