Siyasetiyle, vahşi kapitalizmiyle, kültürel savrulmalarıyla ve adaletsizlikleriyle gündelik hayatın insanlığı esir alması.
Aileyi kuşatan modern tüketiciliğin toplumların çöküşünü hızlandırması.
Uluslararası şirketler, medya kuruluşları, emperyalizmi meşrulaştıran finansal örgütler, gündelik hayata nasıl müdahale ediyorlar?
- Gündelik hayat diktesiyle çatışmacı ve huzursuz bir global dünyanın inşasına karşı, "bütün bunlara hayır" demenin yollan nelerdir?
Gelişmiş toplumlarda, gündelik hayatı şekillendiren maddi kültür ile evrensel üretim ve tüketim biçimleri arasındaki tek kutuplu dairesel bağın, çok köklü bir tarihi vardır. Bu bağ zengin ve gelişmiş ülkelerin bulunduğu 'Kuzey' ile yoksul ve gelişmekte olan 'Güney'in uzun vadeli münasebetlerinin neticesinde oluşmuştur. Toplumlar arasındaki münasebetler adalet dürtüsü, birlik ve beraberlik duygusu yahut karşılıklı sorumluluk bilincine dayanarak kurulmamıştır. Aksine bu ilişkilere yön veren ana saik, ekonomik çıkarlar ve ulus gücüdür. Buna, tarih boyunca görülen sömürgecilik ve emperyalizm faaliyetleriyle birlikte, hâlihazırda toplumlar arasında görülen eşitsizlikleri de eklemeliyiz. Tüm bu olumsuzluklar çerçevesinde, hiçbir ahlaki gerekçeye dayanmayan gayri muntazam bir global dünya' inşa edilmiştir. Globalleşmeyle birlikte dünya daha da küçülmüş ve pragmatist siyasetiyle, vahşi kapitalizmiyle, kültürel savrulmalarıyla, tüketim çılgınlıklarıyla, adaletsizlikleriyle, medeniyet çalışmalarıyla ve savaşlarıyla her zamankinden daha tehlikeli bir yer haline gelmiştir. Zengin ve yoksul, güçlü ve zayıf, erkek ve kadın, kişisel menfaat ve ahlak, meşru ve gayri meşru, üreme ve çevresel duyarlılık, savaş ve barış arasında cereyan eden zıtlaşmalar modern dünyada ekonomi ve politikayı domine etmiştir. Kitapta bilhassa, gelişmiş devletler tarafından ortaya atılan ve dünyanın tamamına empoze edilen modernite kavramının, gündelik hayat anlayışlarının ve bu bağlamda piyasa ekonomisi ve liberal demokrasinin insanlığı nasıl bir felakete sürüklediği ortaya konulmuştur.
Siyasetiyle, vahşi kapitalizmiyle, kültürel savrulmalarıyla ve adaletsizlikleriyle gündelik hayatın insanlığı esir alması.
Aileyi kuşatan modern tüketiciliğin toplumların çöküşünü hızlandırması.
Uluslararası şirketler, medya kuruluşları, emperyalizmi meşrulaştıran finansal örgütler, gündelik hayata nasıl müdahale ediyorlar?
- Gündelik hayat diktesiyle çatışmacı ve huzursuz bir global dünyanın inşasına karşı, "bütün bunlara hayır" demenin yollan nelerdir?
Gelişmiş toplumlarda, gündelik hayatı şekillendiren maddi kültür ile evrensel üretim ve tüketim biçimleri arasındaki tek kutuplu dairesel bağın, çok köklü bir tarihi vardır. Bu bağ zengin ve gelişmiş ülkelerin bulunduğu 'Kuzey' ile yoksul ve gelişmekte olan 'Güney'in uzun vadeli münasebetlerinin neticesinde oluşmuştur. Toplumlar arasındaki münasebetler adalet dürtüsü, birlik ve beraberlik duygusu yahut karşılıklı sorumluluk bilincine dayanarak kurulmamıştır. Aksine bu ilişkilere yön veren ana saik, ekonomik çıkarlar ve ulus gücüdür. Buna, tarih boyunca görülen sömürgecilik ve emperyalizm faaliyetleriyle birlikte, hâlihazırda toplumlar arasında görülen eşitsizlikleri de eklemeliyiz. Tüm bu olumsuzluklar çerçevesinde, hiçbir ahlaki gerekçeye dayanmayan gayri muntazam bir global dünya' inşa edilmiştir. Globalleşmeyle birlikte dünya daha da küçülmüş ve pragmatist siyasetiyle, vahşi kapitalizmiyle, kültürel savrulmalarıyla, tüketim çılgınlıklarıyla, adaletsizlikleriyle, medeniyet çalışmalarıyla ve savaşlarıyla her zamankinden daha tehlikeli bir yer haline gelmiştir. Zengin ve yoksul, güçlü ve zayıf, erkek ve kadın, kişisel menfaat ve ahlak, meşru ve gayri meşru, üreme ve çevresel duyarlılık, savaş ve barış arasında cereyan eden zıtlaşmalar modern dünyada ekonomi ve politikayı domine etmiştir. Kitapta bilhassa, gelişmiş devletler tarafından ortaya atılan ve dünyanın tamamına empoze edilen modernite kavramının, gündelik hayat anlayışlarının ve bu bağlamda piyasa ekonomisi ve liberal demokrasinin insanlığı nasıl bir felakete sürüklediği ortaya konulmuştur.