Ekonomi her an hayatımızın içinde; aldığımız tüm kararları, hangi okula gideceğimizi, hangi işi seçeceğimizi, hatta hangi eşi seçeceğimizi dahi maliyet-fayda analizleri belirliyor artık. İnsanı insan yapan tüm o etik değerler, duygular bir kenara bırakılırken piyasanın erdemleri tüm ahlaksızlıkları haklı gösterebiliyor. Çalışanlar, akşamları evlerinde veya pazar günleri sevdikleriyle birlikteyken istedikleri kadar merhametli davranabilirler, ama işyerinde, maksimum sosyal faydayı sağlayabilmeleri için acımasız ve rekabetçi bir karaktere bürünmek zorundadırlar diyor ekonomi.
Başkaldırmak ise gerçekten zor; yirmi birinci yüzyılda borç, on dokuzuncu yüzyıldaki açlıkla aynı vazifeyi görüyor, en vahşileri bile ehlileştiriyor; en yabani, en dik kafalı ve sıra dışı olana ılımlı olmayı ve terbiyeyi, itaati ve boyun eğmeyi öğretiyor. Peki ne yapmalı, nasıl dur diyebiliriz ekonominin hayatlarımız üzerindeki tahakkümüne, hangi noktaya kadar çıkarabiliriz ekonomiyi kararlarımızdan? İnsani erdemlerin, toplumsal değerlerin piyasanın gücünü yeniden ve daha etkin biçimde aşması mümkün mü?
Daha cömert, daha bereketli ve bolluk içinde bir yaşam hayal edilebilir mi? Küresel ekonomik anlayışın yarattığı rekabetçi, yırtıcı, kişisel çıkar odaklı kişilikten sıyrılıp fedakârlığı, yardımseverliği, paylaşımcılığı koyabilir miyiz karakterlerimizin merkezine? Harcamadan, insanlığı ve dünyayı harcamadan var olmanın yollarını gösteriyor Philip Roscoe.