Tekerlekli sandalyeye mahkûm Franz, karısı Rebecca'yla yaşadığı ilişkiyi bir başka gemi yolcusu Didier'ye anlatır. Hem de ta en baştan ve ortak yaşamlarının en mahrem noktalarını da es geçmeden... Ne erkeğin ne de kadının üstünlük sağladığı, yıkıcı bir tutkunun etrafında rollerin her daim değiştiği, sürekli bir yenilik arayışı içinde fazlasıyla dozu kaçmış bir cellat-kurban ilişkisi olarak gelişen bir birlikteliktir söz konusu olan. Franz'ın hikâyesi, ilişkilerinin tekdüzeliğinden sıyrılıp beraberliklerine biraz heyecan katmak amacıyla yolculuğa çıkan Didier ile Beatrice'in de mahvına yol açacaktır.
Her biri, kendi geçmiş yaşamının şekillendirdiği algılama biçimlerinin esiri olan bu insanlar, yıkıcı duyguların pençesinde birbirlerine son derece zalimce davranabilmektedirler. Franz ile Rebecca'nın bin bir badire atlatan ilişkilerinde artık icat edilecek bir yenilik kalmadığında ne olacaktır? Tutkuyla nefret arasındaki sıkı akrabalığın onları götüreceği son nokta nedir? Ancak kendimizden daha güçlü birine mi âşık olabiliriz? Huzur, bir aşk ilişkisinde tutkunun baş düşmanı mıdır?
Roman Polanski tarafından 1992'de Acı Ay adıyla beyazperdeye de aktarılan roman, özel hayatın çıkmaz sokaklarına ve insan doğasının en karanlık kuytu köşelerine ayna tutuyor.
"Bu romanı okumak, engelli kişilere bakarken ifade edilen duygu çeşitliliğine benziyor: Acıma, korku ve reddetme." -Alaun Giami (Arka kapaktan)
Tekerlekli sandalyeye mahkûm Franz, karısı Rebecca'yla yaşadığı ilişkiyi bir başka gemi yolcusu Didier'ye anlatır. Hem de ta en baştan ve ortak yaşamlarının en mahrem noktalarını da es geçmeden... Ne erkeğin ne de kadının üstünlük sağladığı, yıkıcı bir tutkunun etrafında rollerin her daim değiştiği, sürekli bir yenilik arayışı içinde fazlasıyla dozu kaçmış bir cellat-kurban ilişkisi olarak gelişen bir birlikteliktir söz konusu olan. Franz'ın hikâyesi, ilişkilerinin tekdüzeliğinden sıyrılıp beraberliklerine biraz heyecan katmak amacıyla yolculuğa çıkan Didier ile Beatrice'in de mahvına yol açacaktır.
Her biri, kendi geçmiş yaşamının şekillendirdiği algılama biçimlerinin esiri olan bu insanlar, yıkıcı duyguların pençesinde birbirlerine son derece zalimce davranabilmektedirler. Franz ile Rebecca'nın bin bir badire atlatan ilişkilerinde artık icat edilecek bir yenilik kalmadığında ne olacaktır? Tutkuyla nefret arasındaki sıkı akrabalığın onları götüreceği son nokta nedir? Ancak kendimizden daha güçlü birine mi âşık olabiliriz? Huzur, bir aşk ilişkisinde tutkunun baş düşmanı mıdır?
Roman Polanski tarafından 1992'de Acı Ay adıyla beyazperdeye de aktarılan roman, özel hayatın çıkmaz sokaklarına ve insan doğasının en karanlık kuytu köşelerine ayna tutuyor.
"Bu romanı okumak, engelli kişilere bakarken ifade edilen duygu çeşitliliğine benziyor: Acıma, korku ve reddetme." -Alaun Giami (Arka kapaktan)