İttihat ve Terakki partisi, meşrutiyeti ilân ettirmek başarısını elde ettikten sonra Devlet İdaresini birdenbire ele almamış, daha doğrusu alamamıştır. Bu, siyasî bir kusur olsa da İttihat ve Terakkiyi Vatan haini saydıracak kadar ağar bir suç değildir. İttihat ve Terakki iktidarı elde ettikten sonra, bâzı yazarların son zamanlarda rivayet ettikleri zulümde bulunmamıştır. Daha 31 Mart hâdisesinde kurulan örfî divanı harp devam ettise bu, ittihatçıların isteği ile olmamıştır. Hükûmete muhalif olanlar baskıya divanı harpçe uğratılmıştır. İktidar, divanı harpler üzerinde etki yapmamıştır, yapamazdı da.
İttihat ve Terakki muhaliflerini sürgüne göndermek yolunu da tutmamıştır. Öyle olsaydı: meselâ Sinop kal'asına sürülenler arasında Refik Halit Kara'yı İstanbul'a getirtip (Yeni Mecmua) da ona "Sakın Aldanma, İnanma, Kanma" gibi yazılar yazdırmazdı.
İttihatçılar, Hükûmet idaresinde bir hayli zaman acemilik gösterdiler; bundan tabiî ne olabilir? içlerinde "Ben Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım" diyen Buşoların bulunduğu bir Meb'uslar Meclisine İttihat ve Terakki ne kadar itimat edebilirdi? Bir yandan yıkıcı bir savaşla uğraşılırken öte yandan Memleketin iç işlerini yoluna koymak, millî bir iktisat kurmak, ilim ilerlemelerine çalışmak kolay mı idi?
Bu belâlı savaşta yenildikten sonra, ileride gelip hesap vermek şartile çok sevdikleri vatanı terkederek gidenlere ne denir? Memlekette kalanların bir gûnâ sorguya tâbi tutulmaksızın Malta'ya sürüldüklerini görmedik mi? Sığındıkları diyarlarda birer birer öldürülen İttihatçı adamlar, Memlekette kalsalardı, âdilce bir muhakemeden geçirilmeden evleri içinde öldürülmiyecekler mi idi? (Önsözden)
İttihat ve Terakki partisi, meşrutiyeti ilân ettirmek başarısını elde ettikten sonra Devlet İdaresini birdenbire ele almamış, daha doğrusu alamamıştır. Bu, siyasî bir kusur olsa da İttihat ve Terakkiyi Vatan haini saydıracak kadar ağar bir suç değildir. İttihat ve Terakki iktidarı elde ettikten sonra, bâzı yazarların son zamanlarda rivayet ettikleri zulümde bulunmamıştır. Daha 31 Mart hâdisesinde kurulan örfî divanı harp devam ettise bu, ittihatçıların isteği ile olmamıştır. Hükûmete muhalif olanlar baskıya divanı harpçe uğratılmıştır. İktidar, divanı harpler üzerinde etki yapmamıştır, yapamazdı da.
İttihat ve Terakki muhaliflerini sürgüne göndermek yolunu da tutmamıştır. Öyle olsaydı: meselâ Sinop kal'asına sürülenler arasında Refik Halit Kara'yı İstanbul'a getirtip (Yeni Mecmua) da ona "Sakın Aldanma, İnanma, Kanma" gibi yazılar yazdırmazdı.
İttihatçılar, Hükûmet idaresinde bir hayli zaman acemilik gösterdiler; bundan tabiî ne olabilir? içlerinde "Ben Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım" diyen Buşoların bulunduğu bir Meb'uslar Meclisine İttihat ve Terakki ne kadar itimat edebilirdi? Bir yandan yıkıcı bir savaşla uğraşılırken öte yandan Memleketin iç işlerini yoluna koymak, millî bir iktisat kurmak, ilim ilerlemelerine çalışmak kolay mı idi?
Bu belâlı savaşta yenildikten sonra, ileride gelip hesap vermek şartile çok sevdikleri vatanı terkederek gidenlere ne denir? Memlekette kalanların bir gûnâ sorguya tâbi tutulmaksızın Malta'ya sürüldüklerini görmedik mi? Sığındıkları diyarlarda birer birer öldürülen İttihatçı adamlar, Memlekette kalsalardı, âdilce bir muhakemeden geçirilmeden evleri içinde öldürülmiyecekler mi idi? (Önsözden)