#smrgKİTABEVİ Kanatlarım Hep Can Acısı - 2015
Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Deniz Ofset
Dizi Adı:
Edebiyat 187
ISBN-10:
9786059913294
Kargoya Teslim Süresi:
1&3
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
312 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Basım Tarihi:
2015
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
30,40
Havale/EFT ile:
29,49
Stoktan teslim
1199174762
560878
https://www.simurgkitabevi.com/kanatlarim-hep-can-acisi-2015
Kanatlarım Hep Can Acısı - 2015 #smrgKİTABEVİ
30.40
Zeytin ağaçları çıkıyor karşıma ilk… Yaşlı bir çift, Özgürlük Anıtı, yavrularına sarılmış portakal rengi kuş… sonra, enkaz yığınları, toplar tanklar, sedyelerde çocuklar… hepsi vurulmuş. Mideme bir sancı giriyor. Bir başka karede ise Maria. Hiç tanışmadığım ama benimle hayatı değişen Maria.
Fotoğrafları komodinin üstüne bırakıyorum. Yunuslu cam fanusla, Cem'e sarıldığım fotoğrafın arasına. İki karış alana kaç dünya sığışıyor bir anda, kaç öykü… Evet genç adam... demek yangınlarımızı anlatacağız birbirimize... aşklarımızı, düşlerimizi... çocukluğumuzun salıncaklarını, kumdan kaleleri... gitmeleri, dönmeleri, sevgileri, acıları, gülmeleri... ve ayrılıkları. İyiyle kötünün bahçesinde gezmelerimizi... bulduklarımızı, kaybettiklerimizi. “Hepsini anlat” demişti uykuya dalmadan önce, “her gününü bilmek istiyorum”. Her günümü anlatmak istiyorum ben de. İlk doğum günümü, annemi, adayı, denizi, yunusları, Gülüm'ü, yüzünü hayal meyal hatırladığım babamı. Madem kalmaya karar verdim... madem anlatacağız hepsini... nereden başlayacağımı bulmalıyım.
Onun zamanları ne kadar net. Resimler var ve tarihler... benim içinse sadece Cem'den öncesi Cem'den sonrası. Ah Cem… öyle özledim, öyle acıyor ki canım… nasıl anlatılır bilmiyorum. Ölüm kaç kelimeye sığar? Yıldızlar olmasa ayı güneşten ayıramıyorken kaç zamandır, şimdi... sıraya koyabilir miyim hepsini?
Sabah olmasına daha var. Uykusunda sıçrayıp duran kıvırcığa göz atıyorum. Bacağı endişelendiriyor beni. Büyük bir yara. Sargısı iyice kirlenmiş. Dikişlerinden kan sızıyor ama uyandırmaya kıyamıyorum. Artık biliyorum… Sör Marie'nin dediği gibi. Hayat sadece bir an... varlıkla yokluk arası bir an. Bir an küçüğüz bir an büyük. Bir an birlikteyiz bir an yalnız. Bir an hiç'iz bir an evren. Biz durmak istesek de zaman durmuyor. Kader sadece bir film, çoktan yazılmış, biz seyrediyoruz…
Fotoğrafları komodinin üstüne bırakıyorum. Yunuslu cam fanusla, Cem'e sarıldığım fotoğrafın arasına. İki karış alana kaç dünya sığışıyor bir anda, kaç öykü… Evet genç adam... demek yangınlarımızı anlatacağız birbirimize... aşklarımızı, düşlerimizi... çocukluğumuzun salıncaklarını, kumdan kaleleri... gitmeleri, dönmeleri, sevgileri, acıları, gülmeleri... ve ayrılıkları. İyiyle kötünün bahçesinde gezmelerimizi... bulduklarımızı, kaybettiklerimizi. “Hepsini anlat” demişti uykuya dalmadan önce, “her gününü bilmek istiyorum”. Her günümü anlatmak istiyorum ben de. İlk doğum günümü, annemi, adayı, denizi, yunusları, Gülüm'ü, yüzünü hayal meyal hatırladığım babamı. Madem kalmaya karar verdim... madem anlatacağız hepsini... nereden başlayacağımı bulmalıyım.
Onun zamanları ne kadar net. Resimler var ve tarihler... benim içinse sadece Cem'den öncesi Cem'den sonrası. Ah Cem… öyle özledim, öyle acıyor ki canım… nasıl anlatılır bilmiyorum. Ölüm kaç kelimeye sığar? Yıldızlar olmasa ayı güneşten ayıramıyorken kaç zamandır, şimdi... sıraya koyabilir miyim hepsini?
Sabah olmasına daha var. Uykusunda sıçrayıp duran kıvırcığa göz atıyorum. Bacağı endişelendiriyor beni. Büyük bir yara. Sargısı iyice kirlenmiş. Dikişlerinden kan sızıyor ama uyandırmaya kıyamıyorum. Artık biliyorum… Sör Marie'nin dediği gibi. Hayat sadece bir an... varlıkla yokluk arası bir an. Bir an küçüğüz bir an büyük. Bir an birlikteyiz bir an yalnız. Bir an hiç'iz bir an evren. Biz durmak istesek de zaman durmuyor. Kader sadece bir film, çoktan yazılmış, biz seyrediyoruz…
Zeytin ağaçları çıkıyor karşıma ilk… Yaşlı bir çift, Özgürlük Anıtı, yavrularına sarılmış portakal rengi kuş… sonra, enkaz yığınları, toplar tanklar, sedyelerde çocuklar… hepsi vurulmuş. Mideme bir sancı giriyor. Bir başka karede ise Maria. Hiç tanışmadığım ama benimle hayatı değişen Maria.
Fotoğrafları komodinin üstüne bırakıyorum. Yunuslu cam fanusla, Cem'e sarıldığım fotoğrafın arasına. İki karış alana kaç dünya sığışıyor bir anda, kaç öykü… Evet genç adam... demek yangınlarımızı anlatacağız birbirimize... aşklarımızı, düşlerimizi... çocukluğumuzun salıncaklarını, kumdan kaleleri... gitmeleri, dönmeleri, sevgileri, acıları, gülmeleri... ve ayrılıkları. İyiyle kötünün bahçesinde gezmelerimizi... bulduklarımızı, kaybettiklerimizi. “Hepsini anlat” demişti uykuya dalmadan önce, “her gününü bilmek istiyorum”. Her günümü anlatmak istiyorum ben de. İlk doğum günümü, annemi, adayı, denizi, yunusları, Gülüm'ü, yüzünü hayal meyal hatırladığım babamı. Madem kalmaya karar verdim... madem anlatacağız hepsini... nereden başlayacağımı bulmalıyım.
Onun zamanları ne kadar net. Resimler var ve tarihler... benim içinse sadece Cem'den öncesi Cem'den sonrası. Ah Cem… öyle özledim, öyle acıyor ki canım… nasıl anlatılır bilmiyorum. Ölüm kaç kelimeye sığar? Yıldızlar olmasa ayı güneşten ayıramıyorken kaç zamandır, şimdi... sıraya koyabilir miyim hepsini?
Sabah olmasına daha var. Uykusunda sıçrayıp duran kıvırcığa göz atıyorum. Bacağı endişelendiriyor beni. Büyük bir yara. Sargısı iyice kirlenmiş. Dikişlerinden kan sızıyor ama uyandırmaya kıyamıyorum. Artık biliyorum… Sör Marie'nin dediği gibi. Hayat sadece bir an... varlıkla yokluk arası bir an. Bir an küçüğüz bir an büyük. Bir an birlikteyiz bir an yalnız. Bir an hiç'iz bir an evren. Biz durmak istesek de zaman durmuyor. Kader sadece bir film, çoktan yazılmış, biz seyrediyoruz…
Fotoğrafları komodinin üstüne bırakıyorum. Yunuslu cam fanusla, Cem'e sarıldığım fotoğrafın arasına. İki karış alana kaç dünya sığışıyor bir anda, kaç öykü… Evet genç adam... demek yangınlarımızı anlatacağız birbirimize... aşklarımızı, düşlerimizi... çocukluğumuzun salıncaklarını, kumdan kaleleri... gitmeleri, dönmeleri, sevgileri, acıları, gülmeleri... ve ayrılıkları. İyiyle kötünün bahçesinde gezmelerimizi... bulduklarımızı, kaybettiklerimizi. “Hepsini anlat” demişti uykuya dalmadan önce, “her gününü bilmek istiyorum”. Her günümü anlatmak istiyorum ben de. İlk doğum günümü, annemi, adayı, denizi, yunusları, Gülüm'ü, yüzünü hayal meyal hatırladığım babamı. Madem kalmaya karar verdim... madem anlatacağız hepsini... nereden başlayacağımı bulmalıyım.
Onun zamanları ne kadar net. Resimler var ve tarihler... benim içinse sadece Cem'den öncesi Cem'den sonrası. Ah Cem… öyle özledim, öyle acıyor ki canım… nasıl anlatılır bilmiyorum. Ölüm kaç kelimeye sığar? Yıldızlar olmasa ayı güneşten ayıramıyorken kaç zamandır, şimdi... sıraya koyabilir miyim hepsini?
Sabah olmasına daha var. Uykusunda sıçrayıp duran kıvırcığa göz atıyorum. Bacağı endişelendiriyor beni. Büyük bir yara. Sargısı iyice kirlenmiş. Dikişlerinden kan sızıyor ama uyandırmaya kıyamıyorum. Artık biliyorum… Sör Marie'nin dediği gibi. Hayat sadece bir an... varlıkla yokluk arası bir an. Bir an küçüğüz bir an büyük. Bir an birlikteyiz bir an yalnız. Bir an hiç'iz bir an evren. Biz durmak istesek de zaman durmuyor. Kader sadece bir film, çoktan yazılmış, biz seyrediyoruz…
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.