#smrgKİTABEVİ Kayıp Kentten Manevi Vatana: Ermeni Tarihine Toplu Bir Bakış Denemesi -
Yazarın önsözde belirttiği gibi, “Bu kitap, her ne kadar bir halkın somut tecrübesinden yola çıksa da, sahip olduğu iç dinamik açısından, etnik sınırların ötesine uzanan bir önem taşımakta.”
Zekiyan'ın, Hrant Dink Vakfı tarafından düzenlenen “Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye'de Kültürel Etkileşimler Sempozyumu”nda yaptığı “Osmanlı'nın Kendine Özgü Çoğulculuğu ve Tarihin Akışı İçinde Türk Ermeni İlişkilerine Bir Toplu Bakış Denemesi” başlıklı açılış konuşmasının metni de kitabı tamamlayıcı nitelikte.
Antikçağ'dan itibaren, Doğu'da devlet kavramı, hanedan-aşiret temelinden hareketle gelişmiş, burada öne çıkan unsur ya da etken, soy, ortak bir ataya dayanan akrabalık bağı olmuş, zamanla kültür-bilinç boyutları kazanmış, ancak kent ve benzeri yönetim şekillerinin bu yapı üzerinde, en azından belirleyici nitelikte, bir etkisi olmamıştır. Doğu'daki kimlik kavramında başlıca hatta belirleyici değerin eskiden beri ve halen köken, soy, “kan” bağı olması bundandır; bunlar yalnızca biyolojik parametreler değildir, kolektif bilinçte tayin edici işlevleri vardır.
Buna karşılık, Batılı büyük devletlerin, özellikle Batı medeniyetine damgasını vurmuş devletlerin ortaya çıkışı farklı olmuştur. Elbette ilk akla gelenler Yunan polisi ve Roma'dır. Bu yerlerin bir parçası olan insanlar da öncelikle Atinalı veya Ispartalı ya da Romalı olarak tanımlanır. Kent devletiyle kurulan bağ, aşiret, etnik kimlik, dil ve benzeri bağlardan önce gelir. İnsan, her şeyden önce “kentli”dir. Şüphesiz bu da, Avrupa tarihi boyunca, kamusal bir yönetim yapısına, yani devlet yapısına aidiyette “kenttaşlık/kent yurttaşlığı” kavramının neden öncelik taşıdığını açıklar.
Yazarın önsözde belirttiği gibi, “Bu kitap, her ne kadar bir halkın somut tecrübesinden yola çıksa da, sahip olduğu iç dinamik açısından, etnik sınırların ötesine uzanan bir önem taşımakta.”
Zekiyan'ın, Hrant Dink Vakfı tarafından düzenlenen “Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye'de Kültürel Etkileşimler Sempozyumu”nda yaptığı “Osmanlı'nın Kendine Özgü Çoğulculuğu ve Tarihin Akışı İçinde Türk Ermeni İlişkilerine Bir Toplu Bakış Denemesi” başlıklı açılış konuşmasının metni de kitabı tamamlayıcı nitelikte.
Antikçağ'dan itibaren, Doğu'da devlet kavramı, hanedan-aşiret temelinden hareketle gelişmiş, burada öne çıkan unsur ya da etken, soy, ortak bir ataya dayanan akrabalık bağı olmuş, zamanla kültür-bilinç boyutları kazanmış, ancak kent ve benzeri yönetim şekillerinin bu yapı üzerinde, en azından belirleyici nitelikte, bir etkisi olmamıştır. Doğu'daki kimlik kavramında başlıca hatta belirleyici değerin eskiden beri ve halen köken, soy, “kan” bağı olması bundandır; bunlar yalnızca biyolojik parametreler değildir, kolektif bilinçte tayin edici işlevleri vardır.
Buna karşılık, Batılı büyük devletlerin, özellikle Batı medeniyetine damgasını vurmuş devletlerin ortaya çıkışı farklı olmuştur. Elbette ilk akla gelenler Yunan polisi ve Roma'dır. Bu yerlerin bir parçası olan insanlar da öncelikle Atinalı veya Ispartalı ya da Romalı olarak tanımlanır. Kent devletiyle kurulan bağ, aşiret, etnik kimlik, dil ve benzeri bağlardan önce gelir. İnsan, her şeyden önce “kentli”dir. Şüphesiz bu da, Avrupa tarihi boyunca, kamusal bir yönetim yapısına, yani devlet yapısına aidiyette “kenttaşlık/kent yurttaşlığı” kavramının neden öncelik taşıdığını açıklar.