Castells, bütün toplumsal grupların günlük yaşamının temelinde yer alan konut, eğitim, sağlık, kültür, ticaret, ulaşım gibi ortak tüketim araçları alanında ikincil bir yapısal çelişkinin derinleşmekte olduğunu, toplumsal örgütlenmede giderek önem kazandığını ve bu çelişkinin toplumsal hareketler yoluyla bir değişim sürecini başlatabileceğini vurgulamaktadır.
Castells, ortak tüketim alanında derinleşen çelişkilerin ve devletin bu alanda yaşadığı krizin, yalnızca işçi sınıfını değil, bütün halk tabakalarını etkilediğini ifade etmektedir: "Konut krizi işçi sınıfının çok ötesine yayılmakta; toplu ulaşım krizi her gün işe gitmek zorunda olan herkesi ilgilendirmekte; kreşlerin ve bakımevlerinin yokluğu bütün kadınları etkilemektedir. Mekânın toplumsal ve işlevsel olarak ayrıştırılması yalnızca iktidar sahibi elitleri oluşturan küçük bir azınlığın işine yaramakta; kirlenme ise büyük ölçüde bölünmez bir sorun oluşturmaktadır. Ancak bu karşıtlıklar toplumun büyük bir kısmını etkiliyorsa da, bunlar kaçınılmaz olarak kent ortamına özgü doğal sonuçlar değildir; tarihsel olarak tanımlanmış toplumsal ilişkiler tarafından belirlenirler.
Bizimki gibi toplumlarda ortaya çıkan çelişkiler, bu özel biçimiyle, üretim ve tüketimin kapitalist örgütlenmesinden ve finans kapitalin hâkim fraksiyonu etrafında oluşan iktidar bloğunun büyük ölçüde egemen olduğu devlet müdahalesinden kaynaklanırlar. (…) Bu nedenle, kent ve iktidar arasındaki ilişki mevcut kentsel sorunsalın merkezinde yer almaktadır zira eğer iktidar kenti biçimlendiriyorsa, bunun ortaya çıkardığı hareketler de iktidarın dönüştürülmesinde stratejik bir rol oynayacaktır."
Castells, bütün toplumsal grupların günlük yaşamının temelinde yer alan konut, eğitim, sağlık, kültür, ticaret, ulaşım gibi ortak tüketim araçları alanında ikincil bir yapısal çelişkinin derinleşmekte olduğunu, toplumsal örgütlenmede giderek önem kazandığını ve bu çelişkinin toplumsal hareketler yoluyla bir değişim sürecini başlatabileceğini vurgulamaktadır.
Castells, ortak tüketim alanında derinleşen çelişkilerin ve devletin bu alanda yaşadığı krizin, yalnızca işçi sınıfını değil, bütün halk tabakalarını etkilediğini ifade etmektedir: "Konut krizi işçi sınıfının çok ötesine yayılmakta; toplu ulaşım krizi her gün işe gitmek zorunda olan herkesi ilgilendirmekte; kreşlerin ve bakımevlerinin yokluğu bütün kadınları etkilemektedir. Mekânın toplumsal ve işlevsel olarak ayrıştırılması yalnızca iktidar sahibi elitleri oluşturan küçük bir azınlığın işine yaramakta; kirlenme ise büyük ölçüde bölünmez bir sorun oluşturmaktadır. Ancak bu karşıtlıklar toplumun büyük bir kısmını etkiliyorsa da, bunlar kaçınılmaz olarak kent ortamına özgü doğal sonuçlar değildir; tarihsel olarak tanımlanmış toplumsal ilişkiler tarafından belirlenirler.
Bizimki gibi toplumlarda ortaya çıkan çelişkiler, bu özel biçimiyle, üretim ve tüketimin kapitalist örgütlenmesinden ve finans kapitalin hâkim fraksiyonu etrafında oluşan iktidar bloğunun büyük ölçüde egemen olduğu devlet müdahalesinden kaynaklanırlar. (…) Bu nedenle, kent ve iktidar arasındaki ilişki mevcut kentsel sorunsalın merkezinde yer almaktadır zira eğer iktidar kenti biçimlendiriyorsa, bunun ortaya çıkardığı hareketler de iktidarın dönüştürülmesinde stratejik bir rol oynayacaktır."