Yazar, "Kadın" eksenindeki eskizlerini hizaya sokarak okurların takdirlerine tevdi ederken, gelenek ve modernizm arasında çırpınan kadının zihin dünyasına bir parça aydınlık getirebilmeyi umut etmektedir.
Kadınların sancılı serencamını izleyerek tefekküre ve vicdan muhasebesine dalabilmek için elinizdeki bu defne yaprakları birer ilham kaynağı olacak.
Bir defnenin dallarına kurulmuş ağaç evin penceresinden; annenizi, sevgilinizi, eşinizi ve kendinizi seyredeceksiniz...
Ah beyaz Müslüman, ah yorgun adam! Oysa ben, senin bir zamanlar sedirli odanın duvarlarını süsleyen, minik ellerini duaya kaldırmış küçük başörtülü kızım sadece. Senin sessizliğin sesime güç kattı sadece. Kalbimi sıkarak konuşmayı öğrendim. Bu yüzden kulaklarını tırmalar oldu kelimelerim.
Sen değiştiğin için değiştim Polatım, Alemdarım. Sen güneşe yatırdın bedeninin ama bronzlaşan hep bendim. Şimdi kırbacını avuçlarının arasında şaklatıp, "yorulduk" diyorsun.
Yıllardır, boğaza nazır Müslüman konakların beş yıldızlı mescitlerinden başka denizleri seyrediyorsun. Sarı buklelerini kenara ittirip yanaklarını okşadığın sekreterinden bir bardak su istiyorsun.
Ve hiç kanmıyorsun, kanamıyorsun...
Yazar, "Kadın" eksenindeki eskizlerini hizaya sokarak okurların takdirlerine tevdi ederken, gelenek ve modernizm arasında çırpınan kadının zihin dünyasına bir parça aydınlık getirebilmeyi umut etmektedir.
Kadınların sancılı serencamını izleyerek tefekküre ve vicdan muhasebesine dalabilmek için elinizdeki bu defne yaprakları birer ilham kaynağı olacak.
Bir defnenin dallarına kurulmuş ağaç evin penceresinden; annenizi, sevgilinizi, eşinizi ve kendinizi seyredeceksiniz...
Ah beyaz Müslüman, ah yorgun adam! Oysa ben, senin bir zamanlar sedirli odanın duvarlarını süsleyen, minik ellerini duaya kaldırmış küçük başörtülü kızım sadece. Senin sessizliğin sesime güç kattı sadece. Kalbimi sıkarak konuşmayı öğrendim. Bu yüzden kulaklarını tırmalar oldu kelimelerim.
Sen değiştiğin için değiştim Polatım, Alemdarım. Sen güneşe yatırdın bedeninin ama bronzlaşan hep bendim. Şimdi kırbacını avuçlarının arasında şaklatıp, "yorulduk" diyorsun.
Yıllardır, boğaza nazır Müslüman konakların beş yıldızlı mescitlerinden başka denizleri seyrediyorsun. Sarı buklelerini kenara ittirip yanaklarını okşadığın sekreterinden bir bardak su istiyorsun.
Ve hiç kanmıyorsun, kanamıyorsun...