O, eserini Arapça olarak kaleme almıştır. Bunun nedeni ise, eserinin kalıcı olması ve Türk hudutları dışında okunması içindir. Ayrıca eser müellifimizin Arapça ve Farsça'ya nüfuzunu da göstermektedir.
Âkif-zâde bu kitapta, hayatında karşılaştığı, ders aldığı zamanının değerli alim ve meşâyihini ve bunlara dair duyduklarını kaleme almıştır. Ayrıca bizzat tanımadığı birçok ilim, irfan sahibi kimselerden de başkalarından naklen bahsetmiştir. Müellif kitaplarda, kendilerinden bizzat söz edilmeyen "zaviyelerine gizlenmiş ve köşelerinde unutulmuş" olanların sayılarının diğerlerinden daha fazla olduğunu ifade etmektedir. Bu konuda eserinin baş kısmında söyledikleri şudur:
"…Bu kitap, sohbeti ile şereflendiğim veya menkıbelerini dinlediğim âlim ve şeyhlerin hayatlarından söz ettiğim bir derlemedir. Önceliğini kendisinden ders aldığım hocalara vermem, onlara olan minnet, hürmet ve vefa borcunu ödemek içindir."
Daha sonra sırasıyla kendileriyle karşılaştığım, buluşup derslerini dinlediğim bazı ünlü bilginlere tanışma sırasına göre yer verdim.
Bu yüzden kitabı bölüm ve bablara ayırmadım. Tarih sırasına göre düzenlemeye, hatta tarihlerini gözönünde bulundurmaya bile gerek duymadım. Çoğunlukla yaklaşık tarihleri vermekle yetindim.
Çünkü gayem, bu ünlü bilgin ve şeyhlerin hizmetlerini ortaya koymak ve onlara olan vefa borcunu ödeyerek bir nebze de olsa hizmet etmektir. Üstelik bu tarihleri bulmak benim gibi maddi imkânları kısıtlı biri için oldukça güç bir iştir.
Kitabımda ayrı ayrı dönemlerde ve yakın yüzyılda yaşamış olan neslin hepsine yer vermeyi de düşünmedim. Çünkü yıldız gibi karanlığı aydınlatan ve yağmur gibi bereketli olan bu şahıslar, yaşadıkları ülke ve beldeleri aydınlatmış ve bereketlendirmiştir…"
O, eserini Arapça olarak kaleme almıştır. Bunun nedeni ise, eserinin kalıcı olması ve Türk hudutları dışında okunması içindir. Ayrıca eser müellifimizin Arapça ve Farsça'ya nüfuzunu da göstermektedir.
Âkif-zâde bu kitapta, hayatında karşılaştığı, ders aldığı zamanının değerli alim ve meşâyihini ve bunlara dair duyduklarını kaleme almıştır. Ayrıca bizzat tanımadığı birçok ilim, irfan sahibi kimselerden de başkalarından naklen bahsetmiştir. Müellif kitaplarda, kendilerinden bizzat söz edilmeyen "zaviyelerine gizlenmiş ve köşelerinde unutulmuş" olanların sayılarının diğerlerinden daha fazla olduğunu ifade etmektedir. Bu konuda eserinin baş kısmında söyledikleri şudur:
"…Bu kitap, sohbeti ile şereflendiğim veya menkıbelerini dinlediğim âlim ve şeyhlerin hayatlarından söz ettiğim bir derlemedir. Önceliğini kendisinden ders aldığım hocalara vermem, onlara olan minnet, hürmet ve vefa borcunu ödemek içindir."
Daha sonra sırasıyla kendileriyle karşılaştığım, buluşup derslerini dinlediğim bazı ünlü bilginlere tanışma sırasına göre yer verdim.
Bu yüzden kitabı bölüm ve bablara ayırmadım. Tarih sırasına göre düzenlemeye, hatta tarihlerini gözönünde bulundurmaya bile gerek duymadım. Çoğunlukla yaklaşık tarihleri vermekle yetindim.
Çünkü gayem, bu ünlü bilgin ve şeyhlerin hizmetlerini ortaya koymak ve onlara olan vefa borcunu ödeyerek bir nebze de olsa hizmet etmektir. Üstelik bu tarihleri bulmak benim gibi maddi imkânları kısıtlı biri için oldukça güç bir iştir.
Kitabımda ayrı ayrı dönemlerde ve yakın yüzyılda yaşamış olan neslin hepsine yer vermeyi de düşünmedim. Çünkü yıldız gibi karanlığı aydınlatan ve yağmur gibi bereketli olan bu şahıslar, yaşadıkları ülke ve beldeleri aydınlatmış ve bereketlendirmiştir…"