#smrgKİTABEVİ Mahbesten Mektuplar - 2024

Editör:
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
ISBN-10:
6056984914
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Hazırlayan:
Cilt:
Amerikan Cilt
Stok Kodu:
1199083690
Boyut:
13x19
Sayfa Sayısı:
344
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
60,00
Havale/EFT ile: 58,20
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199083690
469548
Mahbesten Mektuplar -        2024
Mahbesten Mektuplar - 2024 #smrgKİTABEVİ
60.00
Sevgili Anacığım;

Hayatın kötülüklerine, çirkinliklerine, çağın zulümlerine, dünyanın bütün zalimlerine karşı sabır ve metanetle göğüs germe, mücadele etme gücünü o temiz gönüllerinizden alırız… Bütün uğraşmalarımız anaların gözyaşlarının dinmesi, hasretlerinin bitmesi içindir. Bizim analarımız bu huzurlarla örülmüş, güzelliklerle dolu dünyayı - göremeseler de, isteriz ki bizden sonra geleceklerin anaları görsün mesut ve bahtiyar olsun… sabır ve imanla beslediğimiz ümitlerimiz bu güzelliklerle yeşerecektir… Her karanlığın koynunda bir aydınlık saklıdır. Her gece ak şafaklara gebedir… Ak şafaklar elbette doğacaktır… Hepimizin hasreti olan bu ak şafaklar için gözyaşı ise gözyaşı, cansa can vermeye hazırız…

“…Biz bu güzel yolculuğu ümit ettiğimiz gibi tamamlayamasak da, bizlerden sonra gelenler inşallah menzile varacaktır… İman ederiz ki bu dava da bakîdir, inşallah Türk milleti, Türk devleti asli hüviyetiyle ebediyete kadar var olacaktır.

Muhterem Babacığım;

“…Biz bu kutlu davaya atılırken bizleri çilelerin, acıların beklediğini, nice mahrumiyetlere katlanacağımızı az çok tahmin ediyorduk. Tahminlerimizde yanılmadık. Görünen, bilinen tehlikelere rağmen Allah rızası için, vatan ve milletimizin selameti için, devletimizin bekası için yılmadan, yorulmadan hak bildiğimiz yolda yürüme kararında idik. Yürüdük, yürüyeceğiz de...

Sevgili yeğenim;

“Esasen milli ve beşeri tecrübeler göstermiştir ki; dış kaynaklı ideolojik taarruzlara maruz kalan bir millet kendi gençlerini, aydınlarını, insanlarını tecavüzkâr ideolojiden daha güçlü bir fikir ve ideolojiyle yetiştirmedikçe, gönüllerini milli tarih şuuru, yüksek ahlâk, hizmet aşkı, insan sevgisi, kendine güven duygusuyla doldurmadıkça, genç gönüllerinde milli mefkûrelerin tohumlarını yeşertmedikçe ne hazır reçetelerle kalkınma hayalleri hakikât olur ne de uzun süre kendisinden daha güçlü imkanlara sahip süper devletlerin bitmez tükenmez ideolojik taarruzları karşısında insanının gönlünü, kafasını istiladan kurtarabilir.

“…Bu acılarla, günahlarla, pisliklerle, ihanetlerle, zulümlerle, kahpeliklerle dolu dünyanın ortasında bizler omuzladığımız mukaddes emanetlerin yükü altında biraz daha kamburlaşarak onlara layık olmak çabasındayız.

Sevgili Nurtay;

“Aylardan beri havalandırmaya çıktığım saatlerde bir şey dikkatimi çekiyor. Gezinti sahasının dört yanı yüksek beton duvarlar, zemin beton… Sadece gökyüzü görünüyor. Zeminle kenarındaki beton kirişin birleştiği yerde birkaç yonca bitkisi… yemyeşil… hayat fışkırıyor… sanki uçsuz bucaksız çölde bir vaha… öylesine pervasız öylesine serazad… etrafını çepeçevre kuşatmış dağ gibi beton bloklar umurunda bile değil… bu yeşeren bitkinin tohumu o betonu nasıl delmiş?Gıdasını nereden alır, hiç mi korkmuyor? Sanki bana: ‘dayan insanoğlu ben bu cılız bedenimle betona meydan okuyor, yeşermek, güzellik, hayat müjdelemek olan vazifemi yapmanın huzurunu duyuyorum da sen ki ilahi güçten ilham alırsın. Kâinatın özü olmak gibi bir kudret ve istidata sahipsin. Vazifeni yapmana, duvarlar, betonlar, ayrılıklar, hasretler mani olabilir mi…?'”

Sevgili Anacığım;

Hayatın kötülüklerine, çirkinliklerine, çağın zulümlerine, dünyanın bütün zalimlerine karşı sabır ve metanetle göğüs germe, mücadele etme gücünü o temiz gönüllerinizden alırız… Bütün uğraşmalarımız anaların gözyaşlarının dinmesi, hasretlerinin bitmesi içindir. Bizim analarımız bu huzurlarla örülmüş, güzelliklerle dolu dünyayı - göremeseler de, isteriz ki bizden sonra geleceklerin anaları görsün mesut ve bahtiyar olsun… sabır ve imanla beslediğimiz ümitlerimiz bu güzelliklerle yeşerecektir… Her karanlığın koynunda bir aydınlık saklıdır. Her gece ak şafaklara gebedir… Ak şafaklar elbette doğacaktır… Hepimizin hasreti olan bu ak şafaklar için gözyaşı ise gözyaşı, cansa can vermeye hazırız…

“…Biz bu güzel yolculuğu ümit ettiğimiz gibi tamamlayamasak da, bizlerden sonra gelenler inşallah menzile varacaktır… İman ederiz ki bu dava da bakîdir, inşallah Türk milleti, Türk devleti asli hüviyetiyle ebediyete kadar var olacaktır.

Muhterem Babacığım;

“…Biz bu kutlu davaya atılırken bizleri çilelerin, acıların beklediğini, nice mahrumiyetlere katlanacağımızı az çok tahmin ediyorduk. Tahminlerimizde yanılmadık. Görünen, bilinen tehlikelere rağmen Allah rızası için, vatan ve milletimizin selameti için, devletimizin bekası için yılmadan, yorulmadan hak bildiğimiz yolda yürüme kararında idik. Yürüdük, yürüyeceğiz de...

Sevgili yeğenim;

“Esasen milli ve beşeri tecrübeler göstermiştir ki; dış kaynaklı ideolojik taarruzlara maruz kalan bir millet kendi gençlerini, aydınlarını, insanlarını tecavüzkâr ideolojiden daha güçlü bir fikir ve ideolojiyle yetiştirmedikçe, gönüllerini milli tarih şuuru, yüksek ahlâk, hizmet aşkı, insan sevgisi, kendine güven duygusuyla doldurmadıkça, genç gönüllerinde milli mefkûrelerin tohumlarını yeşertmedikçe ne hazır reçetelerle kalkınma hayalleri hakikât olur ne de uzun süre kendisinden daha güçlü imkanlara sahip süper devletlerin bitmez tükenmez ideolojik taarruzları karşısında insanının gönlünü, kafasını istiladan kurtarabilir.

“…Bu acılarla, günahlarla, pisliklerle, ihanetlerle, zulümlerle, kahpeliklerle dolu dünyanın ortasında bizler omuzladığımız mukaddes emanetlerin yükü altında biraz daha kamburlaşarak onlara layık olmak çabasındayız.

Sevgili Nurtay;

“Aylardan beri havalandırmaya çıktığım saatlerde bir şey dikkatimi çekiyor. Gezinti sahasının dört yanı yüksek beton duvarlar, zemin beton… Sadece gökyüzü görünüyor. Zeminle kenarındaki beton kirişin birleştiği yerde birkaç yonca bitkisi… yemyeşil… hayat fışkırıyor… sanki uçsuz bucaksız çölde bir vaha… öylesine pervasız öylesine serazad… etrafını çepeçevre kuşatmış dağ gibi beton bloklar umurunda bile değil… bu yeşeren bitkinin tohumu o betonu nasıl delmiş?Gıdasını nereden alır, hiç mi korkmuyor? Sanki bana: ‘dayan insanoğlu ben bu cılız bedenimle betona meydan okuyor, yeşermek, güzellik, hayat müjdelemek olan vazifemi yapmanın huzurunu duyuyorum da sen ki ilahi güçten ilham alırsın. Kâinatın özü olmak gibi bir kudret ve istidata sahipsin. Vazifeni yapmana, duvarlar, betonlar, ayrılıklar, hasretler mani olabilir mi…?'”

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat