#smrgKİTABEVİ Mimari Teorinin Ölümü ve Diğer Kuruntular Üzerine -
Her iki hikâye de birinin diğerine karşı üstünlüğünü var sayar, teorinin pratiğe ya da tam tersi. Birlikte, iki filozof da bu ilişkide bir şeylerin değiştiği zaman, teori ve pratik arasındaki eklemlenmenin oldukça “kısmi ve parçalı” olduğunda hemfikir olurlar. Bunun yerine, teorinin bir araçlar bütünü olarak düşünülünce daha faydalı bir şekilde ele alınabileceği ve teori ile pratik arasındaki röle birinden diğerine gidip geldikçe, bir etki biçimindeki blokajın diğeri tarafından ortadan kaldırıla bildiğinde anlaşırlar.
Teori de, pratik de çalıştırılabilir ve ikisi de sadece kendisi için işlememelidir; birinin etki biçimi bizi yüz üstü bırakırsa, duruma diğeri dâhil olabilir. Peki, teorinin ölümü ilan edildikten sonra ne olur? Mimari, teori ile yaşadığı güncel sorunlarda ya da teorinin –sözde- ölümündeki yas tutmada ve kutlamada yalnız değildir.
Ve bu açıklamada, Friedrich Nietzsche'den, Georg W. F. Hegel'e, Francis Fukuyama'ya kadar birbiri ardına yayılan; tanrının ölümü, insanın ölümü ve tarihin sonu'nun yarattığı titreşimlere kulak verilmelidir. Bir şeyin ölümünü ilan etmedeki güç kısmen; bir şeyin ölümünden yeni ve gençleşen bir şeyin doğması varsayımı ya da evrende bizi önceki, muhtemelen daha baskıcı bir sistemden kurtarıp yeni bir görünüme ve mantığa kavuşturan bir paradigma değişimidir. Tabii, öbür türlüsü anlamsız bir boşluğun sevimsizliği olurdu.
Bu metin, mimarinin teorik aksiyon ve pratik aksiyon arasında gidip gelen provokatif bağları daha fazla beslemeden kendi geleceği üzerinde yaratıcı bir biçimde kafa yormayı nasıl umduğunu sorguluyor. Ben mimari teorinin gözle görünür zayıflamasını irdeleyeceğim ve disiplinin, problemleri kuramsal araçlar ve ilham olmadan yapıcı ve yaratıcı bir biçimde nasıl şekillendireceğini sorgulayacağım.
Her iki hikâye de birinin diğerine karşı üstünlüğünü var sayar, teorinin pratiğe ya da tam tersi. Birlikte, iki filozof da bu ilişkide bir şeylerin değiştiği zaman, teori ve pratik arasındaki eklemlenmenin oldukça “kısmi ve parçalı” olduğunda hemfikir olurlar. Bunun yerine, teorinin bir araçlar bütünü olarak düşünülünce daha faydalı bir şekilde ele alınabileceği ve teori ile pratik arasındaki röle birinden diğerine gidip geldikçe, bir etki biçimindeki blokajın diğeri tarafından ortadan kaldırıla bildiğinde anlaşırlar.
Teori de, pratik de çalıştırılabilir ve ikisi de sadece kendisi için işlememelidir; birinin etki biçimi bizi yüz üstü bırakırsa, duruma diğeri dâhil olabilir. Peki, teorinin ölümü ilan edildikten sonra ne olur? Mimari, teori ile yaşadığı güncel sorunlarda ya da teorinin –sözde- ölümündeki yas tutmada ve kutlamada yalnız değildir.
Ve bu açıklamada, Friedrich Nietzsche'den, Georg W. F. Hegel'e, Francis Fukuyama'ya kadar birbiri ardına yayılan; tanrının ölümü, insanın ölümü ve tarihin sonu'nun yarattığı titreşimlere kulak verilmelidir. Bir şeyin ölümünü ilan etmedeki güç kısmen; bir şeyin ölümünden yeni ve gençleşen bir şeyin doğması varsayımı ya da evrende bizi önceki, muhtemelen daha baskıcı bir sistemden kurtarıp yeni bir görünüme ve mantığa kavuşturan bir paradigma değişimidir. Tabii, öbür türlüsü anlamsız bir boşluğun sevimsizliği olurdu.
Bu metin, mimarinin teorik aksiyon ve pratik aksiyon arasında gidip gelen provokatif bağları daha fazla beslemeden kendi geleceği üzerinde yaratıcı bir biçimde kafa yormayı nasıl umduğunu sorguluyor. Ben mimari teorinin gözle görünür zayıflamasını irdeleyeceğim ve disiplinin, problemleri kuramsal araçlar ve ilham olmadan yapıcı ve yaratıcı bir biçimde nasıl şekillendireceğini sorgulayacağım.