bu ismi neden sevdiğimizi bilmeyen insanlar olarak bir araya geldik, belki bir sonraki sayının adı “m” olur eksikliğimizi bütünleriz kim bilir? bu bir şiir dergisi, bir sanat dergisi, bir müzik dergisi değil, bir hayat memat dergisi. doluyuz ve konuşmasak bir şeyler eksik kalacaktı, natama bunun için var. ama biz ne dersek diyelim bunu biraz da zaman tespit edecek, natama bunun için var. kültürler arası olmayı önemsiyoruz, bunun için var natama. çok kültürün birbirine dokunmadan bir arada yaşaması için değil, birbirine dokunarak bir arada yaşaması için var. ahlâkın, siyasetin ve yaşamın en iyisi iyi şiirde, iyi sanatta birleşiyor. siyasetsiz, ahlâksız ve şiirsiz bir sanat olamaz zira. öte yandan sınırların muğlaklaştığı, kimliklerin yumuşadığı, tavizlerle örülmüş bir bulamaç da öneriyor değiliz elbette.
ilk sayıda enis akın, ali aydemir, burak delier, cihat duman, ali dündar, murat ertel, süreyyya evren, özgür göreçki, mehmet öztek, gül abus semerci, ömer şenel, melih tuğtağ, bülent usta, hayriye ünal, davut yücel, ve başka birçok dostun yazılarıyla her şeye rağmen, maalesef mi demeli, dünyaya inanan insanlar olarak yola çıkıyoruz. dünya bu kadar boktan bir yer olmak zorunda değil, elbette dünyayı değiştiremeyeceğiz. ama deneyeceğiz, denemek engel olamadığımız bir duygu. şen değiliz, fakat yasa mahkûm da değiliz. henüz gerçekleşmemiş olan her ne varsa onun gerçekleşme ihtimalinden heyecan duyabildiğimiz için bir aradayız ve natama'da yazıyoruz.
keats gibi ‘hakikat güzelliktir, güzellikse hakikat' demiyoruz; fakat hakikatle güzellik arasındaki halat çekme oyununda daima dönüşümlü olarak taraf olmuş bir türk edebiyatı ve şiiri istemiyoruz artık. şiirin kendi kozmosunda kendi yasalarına tabi olarak gözümüzün içine bakarak bize söylediklerini duymaktan hoşlanıyoruz. şiirin sesi sadece benzerimize değil bize benzemeyene doğru yürümekte bir anlam olabileceğini fısıldıyor. bunun için natama sayfalarında bunun ilk sancısıyla belirmiş şiirlerini okuyacaksınız.
bugün belirli bir saygınlığı elde etmiş “şair” adına ortada olan kim varsa (isim saymaya gerek var mı) hepsi ilk ortaya çıktığında iktidara karşıydılar, iktidara karşı olunmadan şair olunmuyor, ama sonra işler değişir. başarı, kariyer, artık adı her ne haltsa yakalandıktan sonra, şair etrafında bakkala sigara almaya koşturabileceği birçok çocuk toplar (sonra sigarayı bırakır). daha da sonra kendi adlarına yaratılmış mail gruplarına, facebook sayfalarına üye olur, “modern kültür”ün tarihi, yer altı edebiyatından ve fanzinlerden apartılan rantların müstakilleştirilmesinin de tarihidir. kan emmmenin (evet 3 m harfi ile) tarihidir, bitmeyen bir yağma tarihidir. bu yağmanın şiiri de kolonize etmesine razı olanlar her nedense ilerleyen yaşlarında şiirin mesiyanik rollerin yanında ‘pek önemsiz' olduğunu fark ediveriyorlar. şiir şairi böyle terk eder.
popüler kültür elini değdirdiği her şeyi klişeye dönüştürmeye mahkum bir kral midas'tır. edebiyatın soykütüğünü yeniden çıkaracaksak –ki bizim işimiz bu- midas'ın kulaklarını da çınlatacağız demektir. onun başkalarına vaat ettiği tatmini bize de vaat etmediğini kim söyleyebilir, fakat biz çağdaş kölelikle, sömürüyle, kültürel dışlanmalarla lekelenmiş bir güzellikle (hem artık o güzel midir) aynı çadıra girmeyeceğiz. klişe, reklam, kariyer altında ezilecek olduktan sonra yazmanın da bir anlamı yok, bunlara gönül indirmiyoruz, kalemi bırakmadığımıza göre henüz o günün geldiğini düşünmüyoruz. iğdiş edilmeye direniyoruz, baştan çıkarılmıyoruz, baştan çıkarabiliriz ama, bize dikkat edin. gerçeği arıyoruz, gerçeğin olmadığını biliyoruz, ama bazen de vardır, sırayı bozuyoruz, koşup koşup yetişemiyoruz, uzaklardan natamam sesimiz duyuluyor, “merhab”.
bu ismi neden sevdiğimizi bilmeyen insanlar olarak bir araya geldik, belki bir sonraki sayının adı “m” olur eksikliğimizi bütünleriz kim bilir? bu bir şiir dergisi, bir sanat dergisi, bir müzik dergisi değil, bir hayat memat dergisi. doluyuz ve konuşmasak bir şeyler eksik kalacaktı, natama bunun için var. ama biz ne dersek diyelim bunu biraz da zaman tespit edecek, natama bunun için var. kültürler arası olmayı önemsiyoruz, bunun için var natama. çok kültürün birbirine dokunmadan bir arada yaşaması için değil, birbirine dokunarak bir arada yaşaması için var. ahlâkın, siyasetin ve yaşamın en iyisi iyi şiirde, iyi sanatta birleşiyor. siyasetsiz, ahlâksız ve şiirsiz bir sanat olamaz zira. öte yandan sınırların muğlaklaştığı, kimliklerin yumuşadığı, tavizlerle örülmüş bir bulamaç da öneriyor değiliz elbette.
ilk sayıda enis akın, ali aydemir, burak delier, cihat duman, ali dündar, murat ertel, süreyyya evren, özgür göreçki, mehmet öztek, gül abus semerci, ömer şenel, melih tuğtağ, bülent usta, hayriye ünal, davut yücel, ve başka birçok dostun yazılarıyla her şeye rağmen, maalesef mi demeli, dünyaya inanan insanlar olarak yola çıkıyoruz. dünya bu kadar boktan bir yer olmak zorunda değil, elbette dünyayı değiştiremeyeceğiz. ama deneyeceğiz, denemek engel olamadığımız bir duygu. şen değiliz, fakat yasa mahkûm da değiliz. henüz gerçekleşmemiş olan her ne varsa onun gerçekleşme ihtimalinden heyecan duyabildiğimiz için bir aradayız ve natama'da yazıyoruz.
keats gibi ‘hakikat güzelliktir, güzellikse hakikat' demiyoruz; fakat hakikatle güzellik arasındaki halat çekme oyununda daima dönüşümlü olarak taraf olmuş bir türk edebiyatı ve şiiri istemiyoruz artık. şiirin kendi kozmosunda kendi yasalarına tabi olarak gözümüzün içine bakarak bize söylediklerini duymaktan hoşlanıyoruz. şiirin sesi sadece benzerimize değil bize benzemeyene doğru yürümekte bir anlam olabileceğini fısıldıyor. bunun için natama sayfalarında bunun ilk sancısıyla belirmiş şiirlerini okuyacaksınız.
bugün belirli bir saygınlığı elde etmiş “şair” adına ortada olan kim varsa (isim saymaya gerek var mı) hepsi ilk ortaya çıktığında iktidara karşıydılar, iktidara karşı olunmadan şair olunmuyor, ama sonra işler değişir. başarı, kariyer, artık adı her ne haltsa yakalandıktan sonra, şair etrafında bakkala sigara almaya koşturabileceği birçok çocuk toplar (sonra sigarayı bırakır). daha da sonra kendi adlarına yaratılmış mail gruplarına, facebook sayfalarına üye olur, “modern kültür”ün tarihi, yer altı edebiyatından ve fanzinlerden apartılan rantların müstakilleştirilmesinin de tarihidir. kan emmmenin (evet 3 m harfi ile) tarihidir, bitmeyen bir yağma tarihidir. bu yağmanın şiiri de kolonize etmesine razı olanlar her nedense ilerleyen yaşlarında şiirin mesiyanik rollerin yanında ‘pek önemsiz' olduğunu fark ediveriyorlar. şiir şairi böyle terk eder.
popüler kültür elini değdirdiği her şeyi klişeye dönüştürmeye mahkum bir kral midas'tır. edebiyatın soykütüğünü yeniden çıkaracaksak –ki bizim işimiz bu- midas'ın kulaklarını da çınlatacağız demektir. onun başkalarına vaat ettiği tatmini bize de vaat etmediğini kim söyleyebilir, fakat biz çağdaş kölelikle, sömürüyle, kültürel dışlanmalarla lekelenmiş bir güzellikle (hem artık o güzel midir) aynı çadıra girmeyeceğiz. klişe, reklam, kariyer altında ezilecek olduktan sonra yazmanın da bir anlamı yok, bunlara gönül indirmiyoruz, kalemi bırakmadığımıza göre henüz o günün geldiğini düşünmüyoruz. iğdiş edilmeye direniyoruz, baştan çıkarılmıyoruz, baştan çıkarabiliriz ama, bize dikkat edin. gerçeği arıyoruz, gerçeğin olmadığını biliyoruz, ama bazen de vardır, sırayı bozuyoruz, koşup koşup yetişemiyoruz, uzaklardan natamam sesimiz duyuluyor, “merhab”.