#smrgDERGİ National Geographic Türkiye - Dosya: Bir Zamanlar İstanbul'da - Sayı: 91 Kasım

Kondisyon:
Çok İyi
Basıldığı Matbaa:
Doğan ofset Matbaacılık
Dizi Adı:
ISBN-10:
9771302846009
Kargoya Teslim Süresi:
1&3
Hazırlayan:
Chris Johns / Nesibe Bat
Stok Kodu:
1199138886
Boyut:
18x26
Sayfa Sayısı:
200 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2008
Çeviren:
Gülşah Seral Aksakal; Turgut Gürer; Seçil Uğur
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kuşe Kağıt
Dili:
Türkçe
indirimli
46,55
Havale/EFT ile: 45,15
Stoktan teslim
1199138886
524974
National Geographic Türkiye - Dosya: Bir Zamanlar İstanbul'da  - Sayı: 91      Kasım
National Geographic Türkiye - Dosya: Bir Zamanlar İstanbul'da - Sayı: 91 Kasım #smrgDERGİ
46.55
İÇİNDEKİLERDEN BAZILARI:
• Borneo'da Karar Anı

• Kristal Saray

• Ayrı Düşen Halk

• Kaybolan Gecemiz

• Kara Günleri

• İstanbul'un Kayıp Şehri - Haldun Aydıngün *

Küçükçekmece Gölü ve çevresi, Paleolitik Çağ'dan Bizans Dönemi'ne uzanan kayıp bir tarihin kapılarını aralayacak kalıntıları saklıyor.

Yanılmışım! Elimi attığım her toprak parçasında müthiş bir keşif yapacağımı hayal ettiğim heyecanlı gençlik günlerimin geride kaldığını sanıyordum. Üstelik bunun İstanbul gibi bir metropolün yanı başında olabileceğini düşünemezdim. Küçükçekmece Gölü ve çevresinde bulduğumuz arkeolojik izler tarihi değiştirebilirdi. Sıcak bir yaz günü göl kıyısında bulduğumuz lahit parçası ve diğer buluntular, sadece Küçükçekmece'nin 2700 yıl önceki tarihine ışık tutmakla kalmadı, göl çevresindeki taşlar Neolitik Çağ'ın da kapılarını araladı...

Zaman tüneline girdiğimizde takvimler 3 Ağustos 2008'i gösteriyor. Leyleklerin gökyüzünde müthiş bir göç töreniyle başlayan, puslu ve parçalı bulutlu hava, yerini güneşli bir öğleden sonraya bırakıyor. Araştırma ekibi, sahil çizgisinden bir metre kadar açıktaki bir taşın önünde aniden duruyor. Bir şey bulmuş olmalılar. Şengül 'ün yanına yaklaştığımda, "Bir lahit kapağı parçası" diyor. Ardından benden yana olan kenarını göstererek ekliyor: "...yazısı da var". Lahdin üzerinde harfi andıran bazı işaretler fark ediyorum. Objektifimi lahit kapağına doğrulturken, araştırma ekibimizin diğer üyeleri, bir şeylerin varlığının heyecanını hissederek Küçükçekmece Gölü'nün batısındaki yarımadanın ucuna doğru ilerliyorlar. Peşlerinden gidiyorum. Yarımadanın sivri burnuna geldiğimizde, sahilde çok düzgün taş sıralarının çeşitlenerek, belirgin oda şekillerine dönüştüğünü görüyoruz. Sualtı arkeoloğu Hakan Öniz, şaşkınlık ve sevinç içinde, "Hocam, çok büyük, çok büyük" diye sesleniyor. Heyecanla aradıkları şey her ne ise bulmuş olmalılar... Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Şengül Aydıngün, 2008 Mart'ında KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde yapılan 12. Akdeniz Arkeolojisi Kongresi'ne katıldığında, üniversitenin Sualtı Araştırmaları Merkezi Başkan Yardımcısı Hakan Öniz'e tam da bu noktada çekilmiş kısa bir taş sırasının fotoğraflarını göstermiş ve kendi başkanlığında yürütülecek "İstanbul Tarih Öncesi Arkeolojik Araştırmaları" (İTA) projesine katılmalarını istemişti. Hakan'ın düzgün bir sırada duran taşlar için gelmeye karar vermesi zor olmamıştı. Ancak ne olursa olsun, şimdi gördüğü "şeyin" büyüklüğü karşısında şaşkınlığını ve sevincini dizginleyemiyordu.

Proje başkanı, eşim, Şengül Aydıngün, 2007 yaz sezonunda nasıl bir arkeolojik arazi çalışması yapacağına karar vermeye çalışırken, çevresindeki hızlı yapılaşma nedeniyle İstanbul'un batı yakasında bir yüzey araştırması yapma fikrini ortaya atmıştı. Ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan gereken resmi izin alınmış, Kocaeli Üniversitesi arkeoloji öğrencileri ve desinatör arkeolog Burhan Gülkan'dan oluşan altı kişilik bir ekip oluşturulmuştu. Araştırmanın ilk gününün sabahında ekip, Avcılar Belediyesi'nin tahsis ettiği araçla uzaklaşırken, arkalarından, "Acaba kayda değer bir şeyler bulabilirler mi?" diye düşünmüştüm. Akşam yorgun ve gülen yüzlerle, torba torba kırık dökük çanak çömlek parçaları ile geri geldiler. Getirdikleri parçalar, amatör eski eser meraklılarına bir şey ifade etmeyecek ama profesyonellere söyleyecek çok sözü olan parçalardı. İlk gün kapıldığımız heyecan bir daha hiç bitmedi.

Dr. Aydıngün, bölge arkeolojisini anlayabilmek için yüzeyde, sadece arkeologların yapacakları bir araştırmanın yeterli olmayacağına karar verip ilk araştırma sezonundan itibaren ekibe, farklı uzmanlık alanlarından bilim adamlarını davet etmeye başladı.

Yıldız Teknik Üniversitesi Jeoloji Bölümü'nden Prof.Dr. Şükrü Ersoy, Küçükçekmece Gölü'nün birkaç binyıl önce önü denize açık, derin bir koy olduğunu söylüyordu. Bölgenin ne zaman deniz, ne zaman bir göl olduğunun bilinmesi, arayacağımız kültürel birikimler açısından çok önemliydi. Ve ulaştığımız bilgiler bizi, göl kenarında gördüğümüz Roma lahdinden -zaman tüneli gibi kesintisiz bir şekilde- insanlığın ilk tarım faaliyetlerine başladığı Neolitik Çağ'a kadar götürdü...

* Katkıda Bulunanlar: Şengül Aydıngün, Ayşin Tüfekçioğlu, Emre Güldoğan

İÇİNDEKİLERDEN BAZILARI:
• Borneo'da Karar Anı

• Kristal Saray

• Ayrı Düşen Halk

• Kaybolan Gecemiz

• Kara Günleri

• İstanbul'un Kayıp Şehri - Haldun Aydıngün *

Küçükçekmece Gölü ve çevresi, Paleolitik Çağ'dan Bizans Dönemi'ne uzanan kayıp bir tarihin kapılarını aralayacak kalıntıları saklıyor.

Yanılmışım! Elimi attığım her toprak parçasında müthiş bir keşif yapacağımı hayal ettiğim heyecanlı gençlik günlerimin geride kaldığını sanıyordum. Üstelik bunun İstanbul gibi bir metropolün yanı başında olabileceğini düşünemezdim. Küçükçekmece Gölü ve çevresinde bulduğumuz arkeolojik izler tarihi değiştirebilirdi. Sıcak bir yaz günü göl kıyısında bulduğumuz lahit parçası ve diğer buluntular, sadece Küçükçekmece'nin 2700 yıl önceki tarihine ışık tutmakla kalmadı, göl çevresindeki taşlar Neolitik Çağ'ın da kapılarını araladı...

Zaman tüneline girdiğimizde takvimler 3 Ağustos 2008'i gösteriyor. Leyleklerin gökyüzünde müthiş bir göç töreniyle başlayan, puslu ve parçalı bulutlu hava, yerini güneşli bir öğleden sonraya bırakıyor. Araştırma ekibi, sahil çizgisinden bir metre kadar açıktaki bir taşın önünde aniden duruyor. Bir şey bulmuş olmalılar. Şengül 'ün yanına yaklaştığımda, "Bir lahit kapağı parçası" diyor. Ardından benden yana olan kenarını göstererek ekliyor: "...yazısı da var". Lahdin üzerinde harfi andıran bazı işaretler fark ediyorum. Objektifimi lahit kapağına doğrulturken, araştırma ekibimizin diğer üyeleri, bir şeylerin varlığının heyecanını hissederek Küçükçekmece Gölü'nün batısındaki yarımadanın ucuna doğru ilerliyorlar. Peşlerinden gidiyorum. Yarımadanın sivri burnuna geldiğimizde, sahilde çok düzgün taş sıralarının çeşitlenerek, belirgin oda şekillerine dönüştüğünü görüyoruz. Sualtı arkeoloğu Hakan Öniz, şaşkınlık ve sevinç içinde, "Hocam, çok büyük, çok büyük" diye sesleniyor. Heyecanla aradıkları şey her ne ise bulmuş olmalılar... Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Şengül Aydıngün, 2008 Mart'ında KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde yapılan 12. Akdeniz Arkeolojisi Kongresi'ne katıldığında, üniversitenin Sualtı Araştırmaları Merkezi Başkan Yardımcısı Hakan Öniz'e tam da bu noktada çekilmiş kısa bir taş sırasının fotoğraflarını göstermiş ve kendi başkanlığında yürütülecek "İstanbul Tarih Öncesi Arkeolojik Araştırmaları" (İTA) projesine katılmalarını istemişti. Hakan'ın düzgün bir sırada duran taşlar için gelmeye karar vermesi zor olmamıştı. Ancak ne olursa olsun, şimdi gördüğü "şeyin" büyüklüğü karşısında şaşkınlığını ve sevincini dizginleyemiyordu.

Proje başkanı, eşim, Şengül Aydıngün, 2007 yaz sezonunda nasıl bir arkeolojik arazi çalışması yapacağına karar vermeye çalışırken, çevresindeki hızlı yapılaşma nedeniyle İstanbul'un batı yakasında bir yüzey araştırması yapma fikrini ortaya atmıştı. Ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan gereken resmi izin alınmış, Kocaeli Üniversitesi arkeoloji öğrencileri ve desinatör arkeolog Burhan Gülkan'dan oluşan altı kişilik bir ekip oluşturulmuştu. Araştırmanın ilk gününün sabahında ekip, Avcılar Belediyesi'nin tahsis ettiği araçla uzaklaşırken, arkalarından, "Acaba kayda değer bir şeyler bulabilirler mi?" diye düşünmüştüm. Akşam yorgun ve gülen yüzlerle, torba torba kırık dökük çanak çömlek parçaları ile geri geldiler. Getirdikleri parçalar, amatör eski eser meraklılarına bir şey ifade etmeyecek ama profesyonellere söyleyecek çok sözü olan parçalardı. İlk gün kapıldığımız heyecan bir daha hiç bitmedi.

Dr. Aydıngün, bölge arkeolojisini anlayabilmek için yüzeyde, sadece arkeologların yapacakları bir araştırmanın yeterli olmayacağına karar verip ilk araştırma sezonundan itibaren ekibe, farklı uzmanlık alanlarından bilim adamlarını davet etmeye başladı.

Yıldız Teknik Üniversitesi Jeoloji Bölümü'nden Prof.Dr. Şükrü Ersoy, Küçükçekmece Gölü'nün birkaç binyıl önce önü denize açık, derin bir koy olduğunu söylüyordu. Bölgenin ne zaman deniz, ne zaman bir göl olduğunun bilinmesi, arayacağımız kültürel birikimler açısından çok önemliydi. Ve ulaştığımız bilgiler bizi, göl kenarında gördüğümüz Roma lahdinden -zaman tüneli gibi kesintisiz bir şekilde- insanlığın ilk tarım faaliyetlerine başladığı Neolitik Çağ'a kadar götürdü...

* Katkıda Bulunanlar: Şengül Aydıngün, Ayşin Tüfekçioğlu, Emre Güldoğan

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat