#smrgSAHAF Nihilizm ve Materyalizm: Schopenhauer, Kierkegaard, Feuerbach, Marx, Nietzsche - 1998
Nietzsche'ye göre Avrupa bilinci bütün değerleri yalnızca Hıristiyan değerler olarak, aslında dinsel değerler olarak tanıdığından, Tanrının ölümü tüm değerlerinin de ölümü anlamına geldi. Nietzsche bu değerlerin gerçek değerler olmayabileceğini düşünmedi. Gerçekten de Hıristiyanlık ya da daha doğrusu Protestanlık Avrupa'nın değerler dizgesinden başka birşey değildi, ve düşüncenin onuruna Nietzsche'nin bunları sorgulaması gerekiyordu. Protestan değerlerin kendi içlerinde nihilizmi barındırdıklarını bulmalıydı. Ama Nietzsche iyinin ve kötünün dinsel bilincin yaratıları olmadığını, duyuncun kendi yargıları olduğunu göremedi. Nietzsche'nin kendisi de onu yetiştiren ekinin değerlerinden ötesini tanımıyordu, bîr Avrupalıydı ve evrensel insan olmanın ne anlama geldiğini göremedi.
Kierkegaard Hegel'in felsefesi üzerine yüzeysel bir okuma yaptı. Ama bu kadarı bile kendi bilincinin ne denli değersiz olduğunu, özel toplumsal bilincinin, modern bireyselliğinin, "bireysellik ilkesinin" bir. hiç olduğunu kavramasına yetti. Onu böylesine hiçleştiren bu gerçekliği kabul edip gerçek kendisini orada aramaya girişmek yerine, onu reddetmeyi seçti. Oysa doğal bilinç için gerçeklik güç olsa da, değişimi gerektirse de, olanaksız değildir. Sokrates'ten Hegel'e uzanan çizgi boyunca gerçeklik ile birlikte ve onda yaşamanın aslında biricik özgür ve güzel yaşama yolu olduğunu hem kuramda hem uygulamada gösterenleri bulmak zor değildir. Ama Kierkegaard kendi bencil egosunu değiştirmeyi göze alamayacak denli Angst içindeydi.
Tanımı gereği idealizmi reddetmek zorunda olan Özdekçilik, gene de anlamadığı felsefenin gücünü sezerek, dünyayı yalnızca ger çektik sevgisinin değiştirebileceğini sezerek düşünce desteğini Hegel'de aradı. Ama herşeyi özdek olarak gören özdekçi bilinç öyle bir düşünce ve düşünme korkusu içindedir ki bu korku aradığı desteği bulma umuduyla yöneldiği Hegel'i, usun çözümlemesini anlamasını, giderek okumasını bile olanaksızlaştırır. Özdekçilik—sanki herkes tersini düşünüyormuş gibi—derin bir endişe ile sürekli olarak dünyayı bilincin yaratmadığını ileri sürer. Ama artık endişelenecek birşey kalmamış, çünkü Engels, derin bîr bilgelikle, daha zamanında "Doğa tüm felsefeden bağımsız olarak varolur" diye yazmış ve dünyayı büyük bir yanılgıdan kurtarmıştır. Nietzsche, Kierkegaard, Schopenhauer—tümü de Hegel'e, gerçekte yalnızca Hegel'e değil ama. bütün bir felsefeye kişisel bir nefret duydular ve saldırdılar. Tümü de ruhlarında yaralanmış insanlardı. Tümü de kendileri gibi karanlık, kötümser, nihilist ruhlara seslendiler. Ve felsefenin, usun iyimserliğini kendilerine bir hakaret olarak gördüler, dünyanın kötülüğü karşısında iç çekmekle yetinip onun değiştirilmesi istemindeki ussallığı yadsıdılar. -Deniz Canefe (Arka kapaktan)
Nietzsche'ye göre Avrupa bilinci bütün değerleri yalnızca Hıristiyan değerler olarak, aslında dinsel değerler olarak tanıdığından, Tanrının ölümü tüm değerlerinin de ölümü anlamına geldi. Nietzsche bu değerlerin gerçek değerler olmayabileceğini düşünmedi. Gerçekten de Hıristiyanlık ya da daha doğrusu Protestanlık Avrupa'nın değerler dizgesinden başka birşey değildi, ve düşüncenin onuruna Nietzsche'nin bunları sorgulaması gerekiyordu. Protestan değerlerin kendi içlerinde nihilizmi barındırdıklarını bulmalıydı. Ama Nietzsche iyinin ve kötünün dinsel bilincin yaratıları olmadığını, duyuncun kendi yargıları olduğunu göremedi. Nietzsche'nin kendisi de onu yetiştiren ekinin değerlerinden ötesini tanımıyordu, bîr Avrupalıydı ve evrensel insan olmanın ne anlama geldiğini göremedi.
Kierkegaard Hegel'in felsefesi üzerine yüzeysel bir okuma yaptı. Ama bu kadarı bile kendi bilincinin ne denli değersiz olduğunu, özel toplumsal bilincinin, modern bireyselliğinin, "bireysellik ilkesinin" bir. hiç olduğunu kavramasına yetti. Onu böylesine hiçleştiren bu gerçekliği kabul edip gerçek kendisini orada aramaya girişmek yerine, onu reddetmeyi seçti. Oysa doğal bilinç için gerçeklik güç olsa da, değişimi gerektirse de, olanaksız değildir. Sokrates'ten Hegel'e uzanan çizgi boyunca gerçeklik ile birlikte ve onda yaşamanın aslında biricik özgür ve güzel yaşama yolu olduğunu hem kuramda hem uygulamada gösterenleri bulmak zor değildir. Ama Kierkegaard kendi bencil egosunu değiştirmeyi göze alamayacak denli Angst içindeydi.
Tanımı gereği idealizmi reddetmek zorunda olan Özdekçilik, gene de anlamadığı felsefenin gücünü sezerek, dünyayı yalnızca ger çektik sevgisinin değiştirebileceğini sezerek düşünce desteğini Hegel'de aradı. Ama herşeyi özdek olarak gören özdekçi bilinç öyle bir düşünce ve düşünme korkusu içindedir ki bu korku aradığı desteği bulma umuduyla yöneldiği Hegel'i, usun çözümlemesini anlamasını, giderek okumasını bile olanaksızlaştırır. Özdekçilik—sanki herkes tersini düşünüyormuş gibi—derin bir endişe ile sürekli olarak dünyayı bilincin yaratmadığını ileri sürer. Ama artık endişelenecek birşey kalmamış, çünkü Engels, derin bîr bilgelikle, daha zamanında "Doğa tüm felsefeden bağımsız olarak varolur" diye yazmış ve dünyayı büyük bir yanılgıdan kurtarmıştır. Nietzsche, Kierkegaard, Schopenhauer—tümü de Hegel'e, gerçekte yalnızca Hegel'e değil ama. bütün bir felsefeye kişisel bir nefret duydular ve saldırdılar. Tümü de ruhlarında yaralanmış insanlardı. Tümü de kendileri gibi karanlık, kötümser, nihilist ruhlara seslendiler. Ve felsefenin, usun iyimserliğini kendilerine bir hakaret olarak gördüler, dünyanın kötülüğü karşısında iç çekmekle yetinip onun değiştirilmesi istemindeki ussallığı yadsıdılar. -Deniz Canefe (Arka kapaktan)