1199034013
420101
https://www.simurgkitabevi.com/olum-kitabi
Ölüm Kitabı - #smrgSAHAF
0.00
Şimdi ölümle, hem de kendi ölümümüzle yüzleşme zamanı... Korkulardan kaçındıkça, onlardan kurtulmamız olası görünmüyor. Hayata gözlerimizi açtığımızda, hiç bilmediğimiz bir dünyaya, kendi tercihimizle olduğu iddia edilemez bir eşya, mekan, zaman, insan ve gereksinimlere göre şekillenen çere, diğer figüran ve dekorlar ile karşılaşıyoruz; yapayalnız geliyoruz ve ilk ağıtımızı söylüyoruz. Yıllarımız ilerledikçe, aşina olduğumuz bu dünyadan ayrılma düşüncesi ya da bilmediğmiz başka dünyaya, kim bilir, asıl vatanımıza dönüş vakti geldiğinde ürperiyor, dehşete kapılıyoruz; yine yapayalnız gidiyoruz ve son ağıtımızı arkamızdan belki biri söylüyor. Çünkü gün be gün, bizi son yolculuğa yaklaştıran zamanın akıntısını; bütün ıstırabına, sürekli eziyet eden kıskacına, eskiyen yüzüne rağmen bu kara parçasını ve her yeni gün alnımızda yeni çizikler oluşturan “içindekileri”, kalbimizde onulmaz kırıklıklar oluşturan “bizimkileri”, hasılı “insancıklarımız” ile bu yaşlı dünyayı sevmiş ve ona doyamamıştık! Ve bir gün, bir gece vakti, ölümün pençesini ya da ince dokunuşunu vücudumuzda duyumsadığımız an, “Eylülde ölmek zor ama bu gece, ölmek için güzel!” demekten başka seçeneğimizi olmasa gerek! Dinin bağlıları, aşkın adamları, bazan “ölümü (de) öldüren rabbe secde” ederek ölüme boyun bükmüşler, bazan ona, düğün gecesi, sevgiliyle bütünleşme “hal”i olarak bir ebedi neşeyle kucaklarını açmışlardır.
Ben diyeyim Babil Kuleleri, siz deyin İkiz Kuleler heybetinde büyütülen benlikleri, “bir avuç toprakla” doyuveren ölümün ihtişamı, düşünülmeye değer olsa gerek! (Arka Kapak'tan)
Şimdi ölümle, hem de kendi ölümümüzle yüzleşme zamanı... Korkulardan kaçındıkça, onlardan kurtulmamız olası görünmüyor. Hayata gözlerimizi açtığımızda, hiç bilmediğimiz bir dünyaya, kendi tercihimizle olduğu iddia edilemez bir eşya, mekan, zaman, insan ve gereksinimlere göre şekillenen çere, diğer figüran ve dekorlar ile karşılaşıyoruz; yapayalnız geliyoruz ve ilk ağıtımızı söylüyoruz. Yıllarımız ilerledikçe, aşina olduğumuz bu dünyadan ayrılma düşüncesi ya da bilmediğmiz başka dünyaya, kim bilir, asıl vatanımıza dönüş vakti geldiğinde ürperiyor, dehşete kapılıyoruz; yine yapayalnız gidiyoruz ve son ağıtımızı arkamızdan belki biri söylüyor. Çünkü gün be gün, bizi son yolculuğa yaklaştıran zamanın akıntısını; bütün ıstırabına, sürekli eziyet eden kıskacına, eskiyen yüzüne rağmen bu kara parçasını ve her yeni gün alnımızda yeni çizikler oluşturan “içindekileri”, kalbimizde onulmaz kırıklıklar oluşturan “bizimkileri”, hasılı “insancıklarımız” ile bu yaşlı dünyayı sevmiş ve ona doyamamıştık! Ve bir gün, bir gece vakti, ölümün pençesini ya da ince dokunuşunu vücudumuzda duyumsadığımız an, “Eylülde ölmek zor ama bu gece, ölmek için güzel!” demekten başka seçeneğimizi olmasa gerek! Dinin bağlıları, aşkın adamları, bazan “ölümü (de) öldüren rabbe secde” ederek ölüme boyun bükmüşler, bazan ona, düğün gecesi, sevgiliyle bütünleşme “hal”i olarak bir ebedi neşeyle kucaklarını açmışlardır.
Ben diyeyim Babil Kuleleri, siz deyin İkiz Kuleler heybetinde büyütülen benlikleri, “bir avuç toprakla” doyuveren ölümün ihtişamı, düşünülmeye değer olsa gerek! (Arka Kapak'tan)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.