II. Dünya Savaşı sırasında, 1941 yılında, Batı İran'ın güney kesimleri İngiltere tarafından, kuzey kesimleri Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmişti.
Sovyet işgal bölgesinde, Mehabad yörelerinde, Kürdistan'da bir milli hareket filizlenmeye başlamıştı. Günden güne artan bu milli hareket, Kürdlerin moralini güçlendiriyordu. Özalp tarafında oturan Kürdler de Doğu Kürdistan'a geçişler yapıyorlardı. Özalp, Başkale vs. ‘Batı Yakası'ndaki Kürdistanlılar etkilenmesin diye böylesi bir, “Otuz üç Kurşun” ya da Geliyê Sapo katliamı ile Kürdlere ‘haddini bildirmek' anlayışı yaşama geçirilmişti.
Roboski katliamında da benzer bir süreç yaşandı. Buralarda da sınır aşiretleri, akrabaları bölünmüştü. Buna rağmen, akrabalar, aileler arasında ilişkiler yoğun bir şekilde sürüyordu. Roboski köylüleri, Güney Kürdistan ile ticaret yapıyor ve bulundukları konumları itibarı ile sınırdaki karakolların bilgisi, görgüsü dâhilinde, gidip geliyorlardı. Bu köylülerin Güney Kürdistan'daki gelişmelerden daha çok etkilendiklerini gösteriyordu. 34 Kürd köylüsünün bombalanması aslında, sınırdaki Kürdlere verilmek istenen bir mesaj oluyordu.
1990'larda, özellikle Profesör Tansu Çiller'in Başbakan olduğu yıllarda, üç bin civarında “faili meçhul” denen cinayet gerçekleşmişti. Bu cinayetlerin faillerinin “derin devlet” olduğu, “derin devletin” kendisi olduğu artık yakından bilinmektedir.
Balyoz, Ergenekon vs. soruşturmaları, bu konularla ilgili açılan davalar, askeri vesayetin geriletilmesi, elbette çok önemlidir. Davalar, darbe teşebbüsü nedeniyle açılmaktadır. Fakat aynı anlayışın, Kürd bölgelerinde gerçekleştirdiği cinayetlerin gündeme getirilmemesi çok büyük olumsuzluklar içermektedir.
“ Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı / Otuz Üç Kurşun” diye hafızalarda yer edinen katliamlar, Yakın Doğu coğrafyasında, Kürdistan'da işlenen katliamlardan biridir. Bu katliam, sürece yayılan jenosit olgu ve uygulamalardandır. Bu olgu ve uygulamaların tarih bilinci açısından sorgulanması, canlı tutulması, tartışılması, aktüel kılınması önemlidir.
“Faili meçhul” denen cinayetlere gereksinim duymak, Türk siyasal sisteminin, Türk siyasal rejiminin çok önemli bir özelliğidir. Devletin, hükümetin, Kürdleri, Kürd sorununu algılamasında, en önemli olgu, bu süreçtir. Bunun da bilimin, siyasetin kavramlarıyla incelenmesi, açıklanması gerekir!
1978 yılının Mart ayında, basıma hazır hale getirilen bu kitap, tüm canlılığını 2013 Mart'ında da korumaktadır.
Kritik edilmesi dileğiyle, İsmail Beşikci'ye saygı, okura dostlukla!..
II. Dünya Savaşı sırasında, 1941 yılında, Batı İran'ın güney kesimleri İngiltere tarafından, kuzey kesimleri Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmişti.
Sovyet işgal bölgesinde, Mehabad yörelerinde, Kürdistan'da bir milli hareket filizlenmeye başlamıştı. Günden güne artan bu milli hareket, Kürdlerin moralini güçlendiriyordu. Özalp tarafında oturan Kürdler de Doğu Kürdistan'a geçişler yapıyorlardı. Özalp, Başkale vs. ‘Batı Yakası'ndaki Kürdistanlılar etkilenmesin diye böylesi bir, “Otuz üç Kurşun” ya da Geliyê Sapo katliamı ile Kürdlere ‘haddini bildirmek' anlayışı yaşama geçirilmişti.
Roboski katliamında da benzer bir süreç yaşandı. Buralarda da sınır aşiretleri, akrabaları bölünmüştü. Buna rağmen, akrabalar, aileler arasında ilişkiler yoğun bir şekilde sürüyordu. Roboski köylüleri, Güney Kürdistan ile ticaret yapıyor ve bulundukları konumları itibarı ile sınırdaki karakolların bilgisi, görgüsü dâhilinde, gidip geliyorlardı. Bu köylülerin Güney Kürdistan'daki gelişmelerden daha çok etkilendiklerini gösteriyordu. 34 Kürd köylüsünün bombalanması aslında, sınırdaki Kürdlere verilmek istenen bir mesaj oluyordu.
1990'larda, özellikle Profesör Tansu Çiller'in Başbakan olduğu yıllarda, üç bin civarında “faili meçhul” denen cinayet gerçekleşmişti. Bu cinayetlerin faillerinin “derin devlet” olduğu, “derin devletin” kendisi olduğu artık yakından bilinmektedir.
Balyoz, Ergenekon vs. soruşturmaları, bu konularla ilgili açılan davalar, askeri vesayetin geriletilmesi, elbette çok önemlidir. Davalar, darbe teşebbüsü nedeniyle açılmaktadır. Fakat aynı anlayışın, Kürd bölgelerinde gerçekleştirdiği cinayetlerin gündeme getirilmemesi çok büyük olumsuzluklar içermektedir.
“ Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı / Otuz Üç Kurşun” diye hafızalarda yer edinen katliamlar, Yakın Doğu coğrafyasında, Kürdistan'da işlenen katliamlardan biridir. Bu katliam, sürece yayılan jenosit olgu ve uygulamalardandır. Bu olgu ve uygulamaların tarih bilinci açısından sorgulanması, canlı tutulması, tartışılması, aktüel kılınması önemlidir.
“Faili meçhul” denen cinayetlere gereksinim duymak, Türk siyasal sisteminin, Türk siyasal rejiminin çok önemli bir özelliğidir. Devletin, hükümetin, Kürdleri, Kürd sorununu algılamasında, en önemli olgu, bu süreçtir. Bunun da bilimin, siyasetin kavramlarıyla incelenmesi, açıklanması gerekir!
1978 yılının Mart ayında, basıma hazır hale getirilen bu kitap, tüm canlılığını 2013 Mart'ında da korumaktadır.
Kritik edilmesi dileğiyle, İsmail Beşikci'ye saygı, okura dostlukla!..