#smrgKİTABEVİ Ortaçağ Batı Uygarlığı -
Ortaçağ, keşişleri, ruhbanları, savaşçıları, köylüleri, zanaatkârları ile bir yandan yaşam mücadelesi verirken öte yanda köy, şato ve kentler çevresinde bir araya gelmeyi başarmış, dünyevî koşulların ürettiği bilince ortak olmuş, makineyi, saati, üniversiteyi ve ulusları keşfetmiştir: "Sivri tonozdan ticari senetlere ve diyalektiğe kadar buluşlar yapılır, teknik alanda ilerlemeler kaydedilir, güncel konjonktürde süreğen açlık ve hastalıkların belirleyiciliği ya da tasarlayabilecekleri tüm ufukları karartan gelecek endişesinin ağırlığına karşın, 13. yüzyılda güzel bir Ortaçağ'dan söz etmemizi sağlayan bir dengeye kavuşur…
Güzelliğin anlamı ortaya çıkar; saraylı aşkı, belirli bir lüks zevki, bilgilenme isteği öncelikle ilk İtalyan Rönesansı'nda yayılmaya başlar, daha sonra aslında karanlık bir çağ değil, Roma İmparatorluğu'nun kalıntıları üzerinde yeni bir uygarlığın doğması için bir olgunlaşma zamanı olarak niteleyebileceğimiz Ortaçağ'ın son yüzyılında büyük başarı kazanır. Bu olgunlaşma sürecinde yüzyıllar boyu Antikçağ mirasını koruyup geliştiren Arap uygarlığının katkısı ve önce Haçlı Seferleri zamanında oluşan kara ve deniz ağıyla gelişen ilişkiler, daha sonra Bizans'ın Türklerin büyük baskısı karşısında gerilemesi ve ortadan kalkması sonucu Avrupa'nın bu zengin mirasa yeniden kavuşması göz ardı edilmemelidir."
Gözleri gökyüzüne çevrili olsa da toprağı dönüştüren, sembollerle süslenen bir evrene "aklı" dâhil eden bu çağ, söz ve yazı arasında belirli bir denge kurmuş, cennet ile cehennem arasına arafı yerleştirmiştir. Ortaçağ, dipten gelen zaman ve mekânın hareketleri, yüzeyde görünen durgunluğu ve aradaki çelişkileri ile zamanın asli bir parçası, Batının çocukluğudur. Le Goff'un deyimiyle, "Uygarlıkların tarihinde, tıpkı bireylerde olduğu gibi çocukluk dönemi belirleyicidir."
Ortaçağ, keşişleri, ruhbanları, savaşçıları, köylüleri, zanaatkârları ile bir yandan yaşam mücadelesi verirken öte yanda köy, şato ve kentler çevresinde bir araya gelmeyi başarmış, dünyevî koşulların ürettiği bilince ortak olmuş, makineyi, saati, üniversiteyi ve ulusları keşfetmiştir: "Sivri tonozdan ticari senetlere ve diyalektiğe kadar buluşlar yapılır, teknik alanda ilerlemeler kaydedilir, güncel konjonktürde süreğen açlık ve hastalıkların belirleyiciliği ya da tasarlayabilecekleri tüm ufukları karartan gelecek endişesinin ağırlığına karşın, 13. yüzyılda güzel bir Ortaçağ'dan söz etmemizi sağlayan bir dengeye kavuşur…
Güzelliğin anlamı ortaya çıkar; saraylı aşkı, belirli bir lüks zevki, bilgilenme isteği öncelikle ilk İtalyan Rönesansı'nda yayılmaya başlar, daha sonra aslında karanlık bir çağ değil, Roma İmparatorluğu'nun kalıntıları üzerinde yeni bir uygarlığın doğması için bir olgunlaşma zamanı olarak niteleyebileceğimiz Ortaçağ'ın son yüzyılında büyük başarı kazanır. Bu olgunlaşma sürecinde yüzyıllar boyu Antikçağ mirasını koruyup geliştiren Arap uygarlığının katkısı ve önce Haçlı Seferleri zamanında oluşan kara ve deniz ağıyla gelişen ilişkiler, daha sonra Bizans'ın Türklerin büyük baskısı karşısında gerilemesi ve ortadan kalkması sonucu Avrupa'nın bu zengin mirasa yeniden kavuşması göz ardı edilmemelidir."
Gözleri gökyüzüne çevrili olsa da toprağı dönüştüren, sembollerle süslenen bir evrene "aklı" dâhil eden bu çağ, söz ve yazı arasında belirli bir denge kurmuş, cennet ile cehennem arasına arafı yerleştirmiştir. Ortaçağ, dipten gelen zaman ve mekânın hareketleri, yüzeyde görünen durgunluğu ve aradaki çelişkileri ile zamanın asli bir parçası, Batının çocukluğudur. Le Goff'un deyimiyle, "Uygarlıkların tarihinde, tıpkı bireylerde olduğu gibi çocukluk dönemi belirleyicidir."