Gayet tabii medeniyetler uzun süren “sosyal hayatları” içinde ihtiyaç duydukları müesseseleri başka medeniyetlerden alacaklardır. Ancak bunları gelişigüzel ve oldukları gibi almayacaklardır. Çünkü alış tarzları ve aldıkları müesseseler onların geleceklerini belirleyecektir. Bu bakımdan medeniyetlerin bu müesseseleri yabancı medeniyetlerden alırlarken takip edecekleri tek yol, bu müesseleri iki kademeli bir seyir halinde ele almak olmalıdır.
Bu cümleden olarak bu medeniyetler, ilk önce ihtiyaçlarını “kendi hayati ölçülerini” temel alarak belirleyeceklerdir. Müteakiben bu ihtiyaçlarını tahlil ederek, üzerinde durup düşünerek ve mukayeseler yaparak önem sıralarına göre tasnif edeceklerdir. İhtiyaçlarından en fazla ihtiyaç duyduklarını alacaklardır.
İkinci merhalede medeniyetler yabancı medeniyetlerden kendilerine göre bazı “sosyal müesseleri” alacakları zaman ilk önce bu sosyal müesseleri en alt birimlerine kadar parçalarına ayıracaklar, daha sonra bu bölümler üzerinde ayrı ayrı durup düşünerek, yorumlayarak ve konu hakkında en ince teferruatına varıncaya kadar sağlam fikirler geliştirdikten sonra artık ayırdıkları parçaları kendi zevklerine, dehalarına inanç ve değerlerine göre yeniden birleştirip şekillendirerek bünyelerine kabul edeceklerdir. Bu noktadan sonra artık bu sosyal müessese başka hiçbir medeniyete değil sadece o medeniyete ait olacaktır.
Mozart Viyana muhasarasında surlar arkasında “mehter müziği”ni dinledikten sonra evine gidip “Türk Marşı” adıyla bir eser bestelemiştir. Bu eserin isminden başka Türk musikisi ile hiçbir alakası yoktur. Bu notalar yığınının en alt kademelerine inilebilirse belki orada Türk müziğine ait bazı nağmeler bulunabilir. Velhasıl bir medeniyet kendini bütün bütüne dışarıya kaparsa o medeniyet kendi içine dönecek, tekrara düşecek ve kendini yenileyemeyecektir. Bunun aksine şayet kendini bütün bütüne dış dünyaya açacak olursa bu defa dış müdahalelerle kendisi olmaktan çıkacaktır. Her iki halde de değişen fazla bir şey olmayacaktır. Belki bir zaman önce ve belki bir zaman sonra içinden çürüyecek ya da dış müdahalelerle her ikisi de yıkılıp yok olup gideceklerdir.
Hasılı, medeniyetler varlıklarını koruyup sürdürmeleri hususunda kendileri için mevzu bahis olan iki tehlikenin ortasını bulduktan sonra içlerinde sağlam, dışa karşı dikkatli olmaları gerektiği ilkelerine riayet etmek durumunda olacaklardır... Vesselam...
Gayet tabii medeniyetler uzun süren “sosyal hayatları” içinde ihtiyaç duydukları müesseseleri başka medeniyetlerden alacaklardır. Ancak bunları gelişigüzel ve oldukları gibi almayacaklardır. Çünkü alış tarzları ve aldıkları müesseseler onların geleceklerini belirleyecektir. Bu bakımdan medeniyetlerin bu müesseseleri yabancı medeniyetlerden alırlarken takip edecekleri tek yol, bu müesseleri iki kademeli bir seyir halinde ele almak olmalıdır.
Bu cümleden olarak bu medeniyetler, ilk önce ihtiyaçlarını “kendi hayati ölçülerini” temel alarak belirleyeceklerdir. Müteakiben bu ihtiyaçlarını tahlil ederek, üzerinde durup düşünerek ve mukayeseler yaparak önem sıralarına göre tasnif edeceklerdir. İhtiyaçlarından en fazla ihtiyaç duyduklarını alacaklardır.
İkinci merhalede medeniyetler yabancı medeniyetlerden kendilerine göre bazı “sosyal müesseleri” alacakları zaman ilk önce bu sosyal müesseleri en alt birimlerine kadar parçalarına ayıracaklar, daha sonra bu bölümler üzerinde ayrı ayrı durup düşünerek, yorumlayarak ve konu hakkında en ince teferruatına varıncaya kadar sağlam fikirler geliştirdikten sonra artık ayırdıkları parçaları kendi zevklerine, dehalarına inanç ve değerlerine göre yeniden birleştirip şekillendirerek bünyelerine kabul edeceklerdir. Bu noktadan sonra artık bu sosyal müessese başka hiçbir medeniyete değil sadece o medeniyete ait olacaktır.
Mozart Viyana muhasarasında surlar arkasında “mehter müziği”ni dinledikten sonra evine gidip “Türk Marşı” adıyla bir eser bestelemiştir. Bu eserin isminden başka Türk musikisi ile hiçbir alakası yoktur. Bu notalar yığınının en alt kademelerine inilebilirse belki orada Türk müziğine ait bazı nağmeler bulunabilir. Velhasıl bir medeniyet kendini bütün bütüne dışarıya kaparsa o medeniyet kendi içine dönecek, tekrara düşecek ve kendini yenileyemeyecektir. Bunun aksine şayet kendini bütün bütüne dış dünyaya açacak olursa bu defa dış müdahalelerle kendisi olmaktan çıkacaktır. Her iki halde de değişen fazla bir şey olmayacaktır. Belki bir zaman önce ve belki bir zaman sonra içinden çürüyecek ya da dış müdahalelerle her ikisi de yıkılıp yok olup gideceklerdir.
Hasılı, medeniyetler varlıklarını koruyup sürdürmeleri hususunda kendileri için mevzu bahis olan iki tehlikenin ortasını bulduktan sonra içlerinde sağlam, dışa karşı dikkatli olmaları gerektiği ilkelerine riayet etmek durumunda olacaklardır... Vesselam...