Japonlar çıplak gösteren gözlüğü icat etti mi?
Ajda Pekkan porno film çevirdi mi?
Bütün Çinliler aynı anda zıplarsa dünyanın yörüngesi değişir mi?
Kola şişelerinin dibiyle Cine 5 şifresiz izlenebiliyor mu?
Neil Armstrong uzayda ezan sesi duydu mu? Lefter iki arkadaşıyla koca bir ineği yarım saatte yedi mi?
Orhan ve Müslüm Babaların esrar içme izin belgeleri var mı?
Bu kitabın konusunu oluşturan hikayelere İngilizce'de "urban legends" deniyor. Yani tam çevirisi bu kitabın da adı aynı zamanda: "Şehir efsaneleri". Aslına bakarsanız bizde bu tür hikayeler genelde "geyik" olarak anılır. (...) Şehir efsaneleri, masalları, geyikleri, söylentileri, her neyse işte, "bi arkadaşın abisi anlattı; Haliç'in dibi var ya, silme altın doluymuş türünden akla ziyan ama anlatana göre yüzde yüz doğru hikayelere Batı'da, "arkadaştan arkadaşa geçen hikayeler" deniyor. Çok basite indirgeyerek gerçek hayatla ilişkilendirmek gerekirse yapılabilecek en iyi benzetme, çocukların oynadığı en sinir bozucu, gereksiz oyunlardan biri olan 'kulaktan kulağa' olur. Yani domates kelimesi, kulaklara fısıldana fısıldana, "otur oturduğun yerde Herakles" haline dönüşür ya, şehir efsanelerinin oluşumunda da işte bu işleyiş geçerli. Kaynak; yaşanan bir olay, gazete haberi, roman, film ya da kasıtlı çıkarılmış bir söylenti olabiliyor ve sonuçta bunlar "kulaktan kulağa" sürecinden geçerek, aslında akıldışı gibi görünen ama bir yandan da "doğru da olabilir yaa" türünden efsaneler olarak çıkıyor karşımıza.
Japonlar çıplak gösteren gözlüğü icat etti mi?
Ajda Pekkan porno film çevirdi mi?
Bütün Çinliler aynı anda zıplarsa dünyanın yörüngesi değişir mi?
Kola şişelerinin dibiyle Cine 5 şifresiz izlenebiliyor mu?
Neil Armstrong uzayda ezan sesi duydu mu? Lefter iki arkadaşıyla koca bir ineği yarım saatte yedi mi?
Orhan ve Müslüm Babaların esrar içme izin belgeleri var mı?
Bu kitabın konusunu oluşturan hikayelere İngilizce'de "urban legends" deniyor. Yani tam çevirisi bu kitabın da adı aynı zamanda: "Şehir efsaneleri". Aslına bakarsanız bizde bu tür hikayeler genelde "geyik" olarak anılır. (...) Şehir efsaneleri, masalları, geyikleri, söylentileri, her neyse işte, "bi arkadaşın abisi anlattı; Haliç'in dibi var ya, silme altın doluymuş türünden akla ziyan ama anlatana göre yüzde yüz doğru hikayelere Batı'da, "arkadaştan arkadaşa geçen hikayeler" deniyor. Çok basite indirgeyerek gerçek hayatla ilişkilendirmek gerekirse yapılabilecek en iyi benzetme, çocukların oynadığı en sinir bozucu, gereksiz oyunlardan biri olan 'kulaktan kulağa' olur. Yani domates kelimesi, kulaklara fısıldana fısıldana, "otur oturduğun yerde Herakles" haline dönüşür ya, şehir efsanelerinin oluşumunda da işte bu işleyiş geçerli. Kaynak; yaşanan bir olay, gazete haberi, roman, film ya da kasıtlı çıkarılmış bir söylenti olabiliyor ve sonuçta bunlar "kulaktan kulağa" sürecinden geçerek, aslında akıldışı gibi görünen ama bir yandan da "doğru da olabilir yaa" türünden efsaneler olarak çıkıyor karşımıza.