Sokak Şehir Hafıza, İstanbul'un ve Zeytinburnu'nun sokakları, mahalle ve semtleri üzerine yoğunlaşmış, çok değerli bir çalışma. Odak noktası olarak 1927 yılındaki Nüfus Tahriri dönemine eğiliyor.
Tabii kitabımızın içeriğinde dönemin sokak isimleri, eski levhalar, nahiye ve şube taksimatına ilişkin ayrıntılı, zevkli ve ilginç bilgiler de yer alıyor. Dolayısıyla cumhuriyetimizin ilk yıllarının yerleşim kültürüne ve şehir kimliğine dair eşsiz bir “hafıza” çalışması aynı zamanda. Yani şehir kültürü ve tarihiyle ilgili kalıcı bir değer taşıyor.
Bu değerin gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için ortaya konulan değerli emeği bütün okurlarımızın hakkıyla takdir edeceğinden eminiz.
Her gün işe giderken geçtiğiniz, kimi zaman hızla yürüdüğünüz sokakların tarihini merak ettiniz mi hiç? Ya da bu sokakların isimlerinin nereden geldiğini? Cevabınız ‘Evet' ise size bir önerimiz var! Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları'ndan çıkan Şehir Sokak Hafıza adlı kitapta 1900'lü yıllardan bu yana İstanbul'daki sokak isimlerinin nasıl değiştiği anlatılıyor. Erol Ölçer tarafından hazırlanan kitapta eski yıllarda sokaklara hangi isimlerin verildiği, tabelaların içerikleri, kapı numaraları ve her birinin değişimi konu alınıyor.
Kitabın yazarı Erol Ölçer, bu yayınla amacının; geçmişi gelecekle buluşturmak olduğunu söylüyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olan Ölçer'in eski sokak isimlerine merakı, İstanbul Şehremaneti Mektupçusu Osman Nuri Ergin'in eserleriyle tanışınca başlamış: “Cadde, sokak, mahallelerle ilgili bir tutkum vardı. Eskiden beri tarihi bu yönde araştırmak eğlenceli geliyordu. Ama bir kitap hazırlama düşüncem yoktu. Ta ki Osman Nuri Ergin'in çalışmalarıyla karşılaşana kadar... Osman Nuri Ergin, 1926'da Şehremaneti Mektupçuluğu'na getirilmiş ve 1927'deki nüfus sayımında yetkilendirilmiş. İstanbul ile ilgili rehber niteliğinde birçok eser ve hizmet bırakan Ergin aynı yıl şehirdeki altı bin 800 sokak ve caddenin ismini vermiş.Sokak ve caddelerin isim babası Osman Nuri Ergin'dir.”
İstanbul'daki sokak isimleri 1927'deki nüfus sayımında değiştirilmiş. Örneğin, o yıl Cadde-i Kebir olarak bilinen cadde, İstiklal Caddesi olmuş. Ölçer, amacının İstanbul sevdalılarına hizmet etmek, Osman Nuri Ergin'in çalışmalarını gün yüzüne çıkarmak olduğunu anlatıyor: “Elimdeki dokümanlar Osman Nuri Ergin'in elinden çıkmış sokak ve cadde listeleriydi. İstanbul Şehremaneti Mecmuaları önemli bir kaynak oldu. Bu kitap 40 yıllık bir çalışmanın ürünü. Kendisinin ismini verdiği yüzlerce sokak bugün yine aynı adla devam ediyor. Yatağan Hamamı, Şair Ziya Paşa, Sancaktar Tekkesi gibi... Zaten bir sokağın adının değiştirilmesi o sokağın adeta hafızasını silmek anlamına geliyor. Yerli yersiz sanatçı, yazar, siyasetçilerin isimlerinin sokaklara verilmesinin yanlışlığını belediyeler ne zaman anlayacak bilmiyorum! Örneğin, Beyoğlu'ndaki Sakız Ağacı Caddesi'ne yönetmen Atıf Yılmaz'ın isminin verilmesinin faydası ne? Değişimlere çok üzülüyorum. 1985'te başlayan Haliç rehabilitasyonu adı altındaki yıkımlar. Birçok mahalle, sokak ve cadde ortadan kalktı bu yüzden. Örneğin Cibali İskele Sokağı, Yemiş İskelesi Sokağı, Balıkpazarı Caddesi gibi...”
Osman Nuri Ergin 1900'lü yıllarda sokaklara isim verirken mükerrer isim olmamasına, gayri milli adları kaldırmaya ve garip isimler vermemeye dikkat etmiş. İstanbul'da o yıllarda birçok gayri milli ve mükerrer sokak adları bulunduğunu belirten Ölçer, o dönemde isimlerin nasıl seçildiğini şöyle anlatıyor: “1927'de İstanbul'da altı bin 800 küsur sokak ve cadde varmış ama şu anki sayıyı bilmiyorum. İstanbul'a ilk sokak isimleri 1860'lı yıllarda verilmiş. 1900'lerde sokak levhalarının üst tarafı Fransızca, alt tarafı Osmanlıca yazılırmış. Osmanlı zamanında sokaklara belli bir nizama göre isim verilmiyormuş. Sokakta bir çeşme varsa Çeşme Sokak, hamam varsa Hamam Sokak olarak adlandırılmış. Osman Nuri Ergin sokakların başına hangi cami, hangi çeşme olduğunu belirterek isim vermiş ve mükerrerlikten kurtarmış. Yedikule Camii Sokak, Sarıbeyazıt Camii Sokak gibi...”
1927'de özel heyetler, şehirdeki sokak ve caddelere isim verirken tarihe ve mimariye uygun olmasına dikkat ediyordu. Ancak günümüzde sokak, cadde ve mahalle adları geçmişine bakılmaksızın bir dilekçeyle bile kolaylıkla değiştirilebiliyor. Bu konuya isyan eden tek isim aslında Erol Ölçer değil. Pek çok tarihçi ve yazar da sokak isimlerinin değişmesinden yakınıyor ve bu yüzden tarihi hafızanın silindiğini düşünüyor.
Şehir Sokak Hafıza kitabında sanat tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice'nin İstanbul mahalle ve sokaklarıyla ilgili bir röportajına da yer verilmiş. İstanbul Üniversitesi Tarih Topluluğu'nun yaptığı röportajda Eyice, sokak isimlerinin değişimiyle ilgili şunları anlatıyor: “İstanbul'da 19'uncu yüzyılda sokak ismi diye bir şey yok, mahalleler var. Mahallelerde ise büyük-küçük mescitler bulunurdu. O mahalleler mescit adlarıyla anılırdı. Cumhuriyet döneminde ise Osman Nuri Ergin sokak sokak gezip isimler vermiş. Hatta yeniden mahalleler düzenlemiş ve birçok tarihi mahalleyi ortadan kaldırmış. Bazen üç mahalleyi birleştirmiş ama o mahalleye adını veren mescit, mahallenin sınırlarının dışında kalmış. Yıllar içinde sokaklara çeşitli isimler verilmiş, zamanla da değişmiş. Ama yurtdışında böyle değil. Örneğin Münih'te bir sokağa gittim, ismini merak edip araştırdım. Meğerse adı 400 yıllıkmış! Kimse bunu değiştirmemiş. Bizde ne yapmışlar? Sultanahmet Camii'nin arkasında Karacehennem İbrahim Sokağı diye bir sokak vardı. Orada oturanlar ‘Biz burada oturmak istemiyoruz' diye sokağın adını değiştirmiş. İstanbul'un Türklüğünü benimseyeceksek, bize ait olduğunu iddia edeceksek 500 yıllık tarihi isimleri yaşatmamız lazım.”
Tarihçi ve yazar Talha Uğurluel İstanbul'da eskiden beri sokak adlarının belli unsurlar göz önünde bulundurularak verildiğini anlatıyor: “Osmanlı döneminde bir bölgeye isim verilecekse öncelikle o semte ‘sponsorluk' yapan kişinin adı konulurmuş. Örneğin Kasımpaşa böyle adlandırılmış. Güzelce Kasım Paşa adlı bir paşa o bölgeye cami yaptırmış. Semt gelişince adına Kasımpaşa denilmiş. Ayrıca sokaklara isim verilirken o döneme damgasını vuran kişilere de dikkat edilirmiş. 1960'tan sonra ise sokak isimlerinin değiştirilmesinde darbe dönemleri etkili olmuş. Darbe yapanlar kendi isimlerinin sokaklara verilmesini istemiş. Bir de bu coğrafyada iz bırakan isimler de sonradan bazı semtlerin adı olmuş. Örneğin şu anki adıyla Sultanahmet eskiden ‘At Meydanı' olarak anılırmış. I. Ahmet cami yaptırmış. Adı Sultanahmet Camii olunca semt de, meydan da bu şekilde anılmış. Ben sonradan konulmuş güdümlü isimlere karşıyım. Özellikle 1980 darbesinden sonra sokakların iki bin yıllık isimleri bile değiştirildi. Bu, tarihi, hafızayı silmek anlamına geliyor. ”
Kitapta sadece eski sokak adlarına değil, sokak tabelalarına da yer veriliyor. Yazar Erol Ölçer, o yıllarda sokak tabelalarının zemininin kırmızı, yazıların beyaz olarak belirlendiğini anlatıyor: “Maddi imkansızlıklar ve zaman yetersizliğinden tabelalar galvaniz saçtan imal edilmiş. 1927'deki sokak levhalarının yazısı Arap harflerinin kullanıldığı rika yazıyla yazılmış. Latin alfabesine geçince de sokak levhaları ve bina numaraları tekrar değiştirilmiş. Ama tabelalar emaye olarak imal edilmiş. İstanbul'da daima zemin kırmızı, yazılar beyaz olsa da çok kısa bir dönem lacivert zemine beyaz boyalı sokak levhaları ve bina numaraları kullanılmış. Bu tabelalar ustalar tarafından elle yazılmış.”
Sokak Şehir Hafıza, İstanbul'un ve Zeytinburnu'nun sokakları, mahalle ve semtleri üzerine yoğunlaşmış, çok değerli bir çalışma. Odak noktası olarak 1927 yılındaki Nüfus Tahriri dönemine eğiliyor.
Tabii kitabımızın içeriğinde dönemin sokak isimleri, eski levhalar, nahiye ve şube taksimatına ilişkin ayrıntılı, zevkli ve ilginç bilgiler de yer alıyor. Dolayısıyla cumhuriyetimizin ilk yıllarının yerleşim kültürüne ve şehir kimliğine dair eşsiz bir “hafıza” çalışması aynı zamanda. Yani şehir kültürü ve tarihiyle ilgili kalıcı bir değer taşıyor.
Bu değerin gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için ortaya konulan değerli emeği bütün okurlarımızın hakkıyla takdir edeceğinden eminiz.
Her gün işe giderken geçtiğiniz, kimi zaman hızla yürüdüğünüz sokakların tarihini merak ettiniz mi hiç? Ya da bu sokakların isimlerinin nereden geldiğini? Cevabınız ‘Evet' ise size bir önerimiz var! Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları'ndan çıkan Şehir Sokak Hafıza adlı kitapta 1900'lü yıllardan bu yana İstanbul'daki sokak isimlerinin nasıl değiştiği anlatılıyor. Erol Ölçer tarafından hazırlanan kitapta eski yıllarda sokaklara hangi isimlerin verildiği, tabelaların içerikleri, kapı numaraları ve her birinin değişimi konu alınıyor.
Kitabın yazarı Erol Ölçer, bu yayınla amacının; geçmişi gelecekle buluşturmak olduğunu söylüyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olan Ölçer'in eski sokak isimlerine merakı, İstanbul Şehremaneti Mektupçusu Osman Nuri Ergin'in eserleriyle tanışınca başlamış: “Cadde, sokak, mahallelerle ilgili bir tutkum vardı. Eskiden beri tarihi bu yönde araştırmak eğlenceli geliyordu. Ama bir kitap hazırlama düşüncem yoktu. Ta ki Osman Nuri Ergin'in çalışmalarıyla karşılaşana kadar... Osman Nuri Ergin, 1926'da Şehremaneti Mektupçuluğu'na getirilmiş ve 1927'deki nüfus sayımında yetkilendirilmiş. İstanbul ile ilgili rehber niteliğinde birçok eser ve hizmet bırakan Ergin aynı yıl şehirdeki altı bin 800 sokak ve caddenin ismini vermiş.Sokak ve caddelerin isim babası Osman Nuri Ergin'dir.”
İstanbul'daki sokak isimleri 1927'deki nüfus sayımında değiştirilmiş. Örneğin, o yıl Cadde-i Kebir olarak bilinen cadde, İstiklal Caddesi olmuş. Ölçer, amacının İstanbul sevdalılarına hizmet etmek, Osman Nuri Ergin'in çalışmalarını gün yüzüne çıkarmak olduğunu anlatıyor: “Elimdeki dokümanlar Osman Nuri Ergin'in elinden çıkmış sokak ve cadde listeleriydi. İstanbul Şehremaneti Mecmuaları önemli bir kaynak oldu. Bu kitap 40 yıllık bir çalışmanın ürünü. Kendisinin ismini verdiği yüzlerce sokak bugün yine aynı adla devam ediyor. Yatağan Hamamı, Şair Ziya Paşa, Sancaktar Tekkesi gibi... Zaten bir sokağın adının değiştirilmesi o sokağın adeta hafızasını silmek anlamına geliyor. Yerli yersiz sanatçı, yazar, siyasetçilerin isimlerinin sokaklara verilmesinin yanlışlığını belediyeler ne zaman anlayacak bilmiyorum! Örneğin, Beyoğlu'ndaki Sakız Ağacı Caddesi'ne yönetmen Atıf Yılmaz'ın isminin verilmesinin faydası ne? Değişimlere çok üzülüyorum. 1985'te başlayan Haliç rehabilitasyonu adı altındaki yıkımlar. Birçok mahalle, sokak ve cadde ortadan kalktı bu yüzden. Örneğin Cibali İskele Sokağı, Yemiş İskelesi Sokağı, Balıkpazarı Caddesi gibi...”
Osman Nuri Ergin 1900'lü yıllarda sokaklara isim verirken mükerrer isim olmamasına, gayri milli adları kaldırmaya ve garip isimler vermemeye dikkat etmiş. İstanbul'da o yıllarda birçok gayri milli ve mükerrer sokak adları bulunduğunu belirten Ölçer, o dönemde isimlerin nasıl seçildiğini şöyle anlatıyor: “1927'de İstanbul'da altı bin 800 küsur sokak ve cadde varmış ama şu anki sayıyı bilmiyorum. İstanbul'a ilk sokak isimleri 1860'lı yıllarda verilmiş. 1900'lerde sokak levhalarının üst tarafı Fransızca, alt tarafı Osmanlıca yazılırmış. Osmanlı zamanında sokaklara belli bir nizama göre isim verilmiyormuş. Sokakta bir çeşme varsa Çeşme Sokak, hamam varsa Hamam Sokak olarak adlandırılmış. Osman Nuri Ergin sokakların başına hangi cami, hangi çeşme olduğunu belirterek isim vermiş ve mükerrerlikten kurtarmış. Yedikule Camii Sokak, Sarıbeyazıt Camii Sokak gibi...”
1927'de özel heyetler, şehirdeki sokak ve caddelere isim verirken tarihe ve mimariye uygun olmasına dikkat ediyordu. Ancak günümüzde sokak, cadde ve mahalle adları geçmişine bakılmaksızın bir dilekçeyle bile kolaylıkla değiştirilebiliyor. Bu konuya isyan eden tek isim aslında Erol Ölçer değil. Pek çok tarihçi ve yazar da sokak isimlerinin değişmesinden yakınıyor ve bu yüzden tarihi hafızanın silindiğini düşünüyor.
Şehir Sokak Hafıza kitabında sanat tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice'nin İstanbul mahalle ve sokaklarıyla ilgili bir röportajına da yer verilmiş. İstanbul Üniversitesi Tarih Topluluğu'nun yaptığı röportajda Eyice, sokak isimlerinin değişimiyle ilgili şunları anlatıyor: “İstanbul'da 19'uncu yüzyılda sokak ismi diye bir şey yok, mahalleler var. Mahallelerde ise büyük-küçük mescitler bulunurdu. O mahalleler mescit adlarıyla anılırdı. Cumhuriyet döneminde ise Osman Nuri Ergin sokak sokak gezip isimler vermiş. Hatta yeniden mahalleler düzenlemiş ve birçok tarihi mahalleyi ortadan kaldırmış. Bazen üç mahalleyi birleştirmiş ama o mahalleye adını veren mescit, mahallenin sınırlarının dışında kalmış. Yıllar içinde sokaklara çeşitli isimler verilmiş, zamanla da değişmiş. Ama yurtdışında böyle değil. Örneğin Münih'te bir sokağa gittim, ismini merak edip araştırdım. Meğerse adı 400 yıllıkmış! Kimse bunu değiştirmemiş. Bizde ne yapmışlar? Sultanahmet Camii'nin arkasında Karacehennem İbrahim Sokağı diye bir sokak vardı. Orada oturanlar ‘Biz burada oturmak istemiyoruz' diye sokağın adını değiştirmiş. İstanbul'un Türklüğünü benimseyeceksek, bize ait olduğunu iddia edeceksek 500 yıllık tarihi isimleri yaşatmamız lazım.”
Tarihçi ve yazar Talha Uğurluel İstanbul'da eskiden beri sokak adlarının belli unsurlar göz önünde bulundurularak verildiğini anlatıyor: “Osmanlı döneminde bir bölgeye isim verilecekse öncelikle o semte ‘sponsorluk' yapan kişinin adı konulurmuş. Örneğin Kasımpaşa böyle adlandırılmış. Güzelce Kasım Paşa adlı bir paşa o bölgeye cami yaptırmış. Semt gelişince adına Kasımpaşa denilmiş. Ayrıca sokaklara isim verilirken o döneme damgasını vuran kişilere de dikkat edilirmiş. 1960'tan sonra ise sokak isimlerinin değiştirilmesinde darbe dönemleri etkili olmuş. Darbe yapanlar kendi isimlerinin sokaklara verilmesini istemiş. Bir de bu coğrafyada iz bırakan isimler de sonradan bazı semtlerin adı olmuş. Örneğin şu anki adıyla Sultanahmet eskiden ‘At Meydanı' olarak anılırmış. I. Ahmet cami yaptırmış. Adı Sultanahmet Camii olunca semt de, meydan da bu şekilde anılmış. Ben sonradan konulmuş güdümlü isimlere karşıyım. Özellikle 1980 darbesinden sonra sokakların iki bin yıllık isimleri bile değiştirildi. Bu, tarihi, hafızayı silmek anlamına geliyor. ”
Kitapta sadece eski sokak adlarına değil, sokak tabelalarına da yer veriliyor. Yazar Erol Ölçer, o yıllarda sokak tabelalarının zemininin kırmızı, yazıların beyaz olarak belirlendiğini anlatıyor: “Maddi imkansızlıklar ve zaman yetersizliğinden tabelalar galvaniz saçtan imal edilmiş. 1927'deki sokak levhalarının yazısı Arap harflerinin kullanıldığı rika yazıyla yazılmış. Latin alfabesine geçince de sokak levhaları ve bina numaraları tekrar değiştirilmiş. Ama tabelalar emaye olarak imal edilmiş. İstanbul'da daima zemin kırmızı, yazılar beyaz olsa da çok kısa bir dönem lacivert zemine beyaz boyalı sokak levhaları ve bina numaraları kullanılmış. Bu tabelalar ustalar tarafından elle yazılmış.”