İtalya'da İngilizce öğretmenliği yapan Morris kıt kanaat geçinmekten bıkmış, tekdüze hayatını değiştirecek bir çözüm yolu aramaktadır. Bu amaçla, on yedi yaşındaki öğrencisi Massimina ile yakınlık kurmuştur; titizlikle yürüttüğü planları başarıya ulaşırsa onunla evlenerek zengin ailesinin bir üyesi olacaktır. Gün boyu ter döküp akşamları da elinde birayla televizyon karşına geçen babasına benzemeyecektir o!
Ancak olayların seyri değişir; yakıcı İtalyan güneşinin altında ve kadim binaların gölgesinde yalanlar, aldatmacalar, cinayetler birbirini izler...
“Boğ şu kızı. Çok tuhaftı, ama bu dehşetengiz düşünceyle bütün bedenini bir anda ateş bastı. (Tam da ondan hoşlanmaya başlamışken. Hatta aşkın nasıl bir şey olduğunu sezmeye başlamışken – sahilde kıkır kıkır, kıpır kıpır yürüdükleri gün kız bacağını onunkine sürttüğü zaman hissettiği gibi.) Boğ onu. Bundan kolay ne vardı?”
“... yok Maigret'ymiş, yok Miss Marple, yok Bond. Palavra. Acaba hiçbiri hayatında bir kez olsun gazete okumuş muydu, ya da bir işe girmeye çalışmış mıydı?”
“‘Her insan bir adadır,' diyerek diktafonuna izahat verdi. ‘Tümüyle kendine aittir. Klik. Yoksa Tanrı yardımcısı olsun.'”
“Bir kadın iyi eğitilmiş olduğu ve genç kaldığı sürece, onunla bir ömür geçirmek hiç de fena olmayabilir aslında, diye düşündü.”
“Kader mi seçim mi? Belki de ikisi bir şekilde birbirine bağlıdır ve kader yalnızca almak durumunda olduğum kararları sunuyordur bana, sunmaya da devam edecek, çünkü biliyor ki özgür olmama rağmen, bu seçimleri bir şekilde yapacağım...” (Arka kapaktan)
İtalya'da İngilizce öğretmenliği yapan Morris kıt kanaat geçinmekten bıkmış, tekdüze hayatını değiştirecek bir çözüm yolu aramaktadır. Bu amaçla, on yedi yaşındaki öğrencisi Massimina ile yakınlık kurmuştur; titizlikle yürüttüğü planları başarıya ulaşırsa onunla evlenerek zengin ailesinin bir üyesi olacaktır. Gün boyu ter döküp akşamları da elinde birayla televizyon karşına geçen babasına benzemeyecektir o!
Ancak olayların seyri değişir; yakıcı İtalyan güneşinin altında ve kadim binaların gölgesinde yalanlar, aldatmacalar, cinayetler birbirini izler...
“Boğ şu kızı. Çok tuhaftı, ama bu dehşetengiz düşünceyle bütün bedenini bir anda ateş bastı. (Tam da ondan hoşlanmaya başlamışken. Hatta aşkın nasıl bir şey olduğunu sezmeye başlamışken – sahilde kıkır kıkır, kıpır kıpır yürüdükleri gün kız bacağını onunkine sürttüğü zaman hissettiği gibi.) Boğ onu. Bundan kolay ne vardı?”
“... yok Maigret'ymiş, yok Miss Marple, yok Bond. Palavra. Acaba hiçbiri hayatında bir kez olsun gazete okumuş muydu, ya da bir işe girmeye çalışmış mıydı?”
“‘Her insan bir adadır,' diyerek diktafonuna izahat verdi. ‘Tümüyle kendine aittir. Klik. Yoksa Tanrı yardımcısı olsun.'”
“Bir kadın iyi eğitilmiş olduğu ve genç kaldığı sürece, onunla bir ömür geçirmek hiç de fena olmayabilir aslında, diye düşündü.”
“Kader mi seçim mi? Belki de ikisi bir şekilde birbirine bağlıdır ve kader yalnızca almak durumunda olduğum kararları sunuyordur bana, sunmaya da devam edecek, çünkü biliyor ki özgür olmama rağmen, bu seçimleri bir şekilde yapacağım...” (Arka kapaktan)