#smrgKİTABEVİ Sosyoloji Kuramları Tarihi - 2015
Elinizdeki kitap işte bu isimlerin ve bir dönemin tarihsel serimlemesi olarak addedilebilir. Bu kitap Alman sosyoloji geleneğine doğrudan nüfuz eden Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin unutulmaz hocalarından Hans Freyer'in sosyoloji tarihi çalışmasıdır. Ve bu çalışma, “bilimlerin prensi” olan sosyolojinin doğuş aşamasında ortaya çıkan tezlerin doğrudan ve 'içeriden' bir kişi olarak tanıklığını yapmaktadır.
Belli tarihsel dönemlerde, toplumsal hareketler, yatağına sığmayan bir ırmak gibi içinde bulundukları 'devlet' kalıbından taşmış, kurtulmuşlardır. Fransız Devrimi ideallerinin ve sanayileşmenin başlangıç çağında ilk makine ve fabrikalarla birlikte toplumsal gerçeklikte görülmemiş bir değişim başlar. Ve böylelikle söz konusu gerçeklikte neler olup bittiğini, topluluk olaylarının akışına hangi yasaların hâkim olduğunu öğrenmek ve bilmek gereği doğar. Kendine özgü yasaları bulunan toplumu, bilimsel olarak incelemek ve değişim yasalarını keşfetmek işi bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu ise, tamamıyla soyut ve bilimsel anlamda bir uğraşı olup, yepyeni bir bilimin alanını oluşturur. İlk sosyologlar işte bu koşullar içinde ortaya çıkar. Sanayi toplumunun belirdiği ve kurulduğu her yerde sosyoloji de yeniden kurulur.
Platon ve Aristoteles gibi antik düşünürlerde topluluk düzenine ve onun şekillerine dair birçok düşünce, hattâ sistemleşmiş düşünce bulmak zor değildir. Ortaçağ'ın Batılı ve Doğulu sayısız düşünüründe de aynı şeye rastlayabiliriz. Keza bunlara modern zamanların düşünürleri de eklenebilir.
Elinizdeki kitap işte bu isimlerin ve bir dönemin tarihsel serimlemesi olarak addedilebilir. Bu kitap Alman sosyoloji geleneğine doğrudan nüfuz eden Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin unutulmaz hocalarından Hans Freyer'in sosyoloji tarihi çalışmasıdır. Ve bu çalışma, “bilimlerin prensi” olan sosyolojinin doğuş aşamasında ortaya çıkan tezlerin doğrudan ve 'içeriden' bir kişi olarak tanıklığını yapmaktadır.
Belli tarihsel dönemlerde, toplumsal hareketler, yatağına sığmayan bir ırmak gibi içinde bulundukları 'devlet' kalıbından taşmış, kurtulmuşlardır. Fransız Devrimi ideallerinin ve sanayileşmenin başlangıç çağında ilk makine ve fabrikalarla birlikte toplumsal gerçeklikte görülmemiş bir değişim başlar. Ve böylelikle söz konusu gerçeklikte neler olup bittiğini, topluluk olaylarının akışına hangi yasaların hâkim olduğunu öğrenmek ve bilmek gereği doğar. Kendine özgü yasaları bulunan toplumu, bilimsel olarak incelemek ve değişim yasalarını keşfetmek işi bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu ise, tamamıyla soyut ve bilimsel anlamda bir uğraşı olup, yepyeni bir bilimin alanını oluşturur. İlk sosyologlar işte bu koşullar içinde ortaya çıkar. Sanayi toplumunun belirdiği ve kurulduğu her yerde sosyoloji de yeniden kurulur.
Platon ve Aristoteles gibi antik düşünürlerde topluluk düzenine ve onun şekillerine dair birçok düşünce, hattâ sistemleşmiş düşünce bulmak zor değildir. Ortaçağ'ın Batılı ve Doğulu sayısız düşünüründe de aynı şeye rastlayabiliriz. Keza bunlara modern zamanların düşünürleri de eklenebilir.