Türkiye ise Israil'le kurduğu stratejik ittifakla, Soğuk Savaş sonrasında kendini yalnız hissetmesine yol açan stratejik boşluktan kurtularak, Amerikan destek ve himayesine yeniden kavuşmuş oluyordu. Türkiye'nin, İsrail'le geliştirdiği stratejik işbirliğinin sadece askerî alanda değil, Amerika'daki güçlü Yahudi lobilerinin etkisiyle siyasal alanda da güçlendiği belirtiliyordu.
Fakat Türkiye, Israil'le geliştirdiği stratejik ilişki yüzünden karmaşık ilişki ve çatışmaların hüküm sürdüğü Orta Doğu'da kendisini jeo-politik çevresine yabancılaştıran bir süreci de başlatıyordu. Sürekli olağanüstü güvenlik koşulları nedeniyle Amerikan desteğini arkasında görmeye alışmış olan İsrail'in, bu sürecin tamamlanması ve bölgesel bir normalleşme sürecine girilmesiyle birlikte kendi başının çaresine bakmayı öğrenme durumunda kalmasının, gereğinden fazla risk almış olan Türkiye'yi de benzer bir durumda bırakacağı ortadadır.
Zira Türkiye'nin İsrail paralelinde ortaya koyduğu tehdid algısı, bölgeyle ilgili stratejik seçeneklerini azaltırken; orta ve uzun vadede normalleşmesi umulan bölgede bizatihî kendisi bir tehdid olarak görülebilir. Avrupa Birliği, Rusya, Çin gibi muhtemel stratejik eksenlerin orta ve uzun vadede mutlaka müdahil olacakları Orta Doğu'da, Türkiye'nin Atlantik ötesi müdahalelerle oluşturulmaya çalışılan bir projenin aktif tarafı olması yeni riskler yaratacaktır. Türkiye-İsrail ilişkileri, ulusal çıkarlara uygun bir fırsatlar ve tehdidler analizi yapılmadan Soğuk Savaş dönemi kolaycılığıyla Amerika'yla paralel olmak adına alelacele ortaya konmuş bir tercih olarak gözükmektedir. (Arka kapaktan)
Türkiye ise Israil'le kurduğu stratejik ittifakla, Soğuk Savaş sonrasında kendini yalnız hissetmesine yol açan stratejik boşluktan kurtularak, Amerikan destek ve himayesine yeniden kavuşmuş oluyordu. Türkiye'nin, İsrail'le geliştirdiği stratejik işbirliğinin sadece askerî alanda değil, Amerika'daki güçlü Yahudi lobilerinin etkisiyle siyasal alanda da güçlendiği belirtiliyordu.
Fakat Türkiye, Israil'le geliştirdiği stratejik ilişki yüzünden karmaşık ilişki ve çatışmaların hüküm sürdüğü Orta Doğu'da kendisini jeo-politik çevresine yabancılaştıran bir süreci de başlatıyordu. Sürekli olağanüstü güvenlik koşulları nedeniyle Amerikan desteğini arkasında görmeye alışmış olan İsrail'in, bu sürecin tamamlanması ve bölgesel bir normalleşme sürecine girilmesiyle birlikte kendi başının çaresine bakmayı öğrenme durumunda kalmasının, gereğinden fazla risk almış olan Türkiye'yi de benzer bir durumda bırakacağı ortadadır.
Zira Türkiye'nin İsrail paralelinde ortaya koyduğu tehdid algısı, bölgeyle ilgili stratejik seçeneklerini azaltırken; orta ve uzun vadede normalleşmesi umulan bölgede bizatihî kendisi bir tehdid olarak görülebilir. Avrupa Birliği, Rusya, Çin gibi muhtemel stratejik eksenlerin orta ve uzun vadede mutlaka müdahil olacakları Orta Doğu'da, Türkiye'nin Atlantik ötesi müdahalelerle oluşturulmaya çalışılan bir projenin aktif tarafı olması yeni riskler yaratacaktır. Türkiye-İsrail ilişkileri, ulusal çıkarlara uygun bir fırsatlar ve tehdidler analizi yapılmadan Soğuk Savaş dönemi kolaycılığıyla Amerika'yla paralel olmak adına alelacele ortaya konmuş bir tercih olarak gözükmektedir. (Arka kapaktan)