Tanrının Askerleri 2: Göktürkler, Ugurlar, Kırgızlar, Türgişler
Tanrının Askerleri 3: Karluklar - Karahanlılar - Oğuzlar - Sabarlar - Avarlar - Hazarlar - Bulgarlar - Macarlar - Peçenekler - Kıpçaklar
Tanrının Askerleri 4: Tolunoğulları - İkşidiler - Gazneliler - Harizmşahlar - Altın Ordu - Timur İmparatorluğu
Tufan'dan sonra Nuh Peygamber yeryüzünü çocukları arasında paylaştırdı. Ceyhun tarafının hepsini Yafes'e verdi. Bu toprakların insanları Yafes'in soyundandır.
Şöyle rivayet olunur ki: Yafes babasının yanından ayrılmak isteyince ona, "Ey Allah'ın Peygamber'i, bana verdiğin memleketin suyu az, kendisi harap. Bana bir dua öğret ki yağmura muhtaç olunca Allah'a o dua ile yakarayım. Allah bize cevap versin" dedi. Nuh Peygamber dua öğretti ve Ulu Allah ona bir ad (dua) ilham etti. O da bu adı oğluna öğretti.
Yafes'in insanoğluna tanıtımı böyle başlar. Yedi oğlu olur Yafes'in, birinin adı Türk. "Türk; edepli, akıllı ve doğru kalpliydi."
Bilinmeyen zamandan başlar tarihimiz, yavaş yavaş dağılan bulutlardan sıyrılan güneş gibi görünür Hunlar. Ve ebedi batmak istemeyen bu doğumla "Tanrı'nın Askerleri" dağılır yeryüzüne. p> Türk adını devletlerine verdiler; millet adı olarak dünyaya duyurdular. Vazgeçilmezleri ile kuvvetlenmiştiler. Zaman geldi değiştirdi herşeyi.
Çin'e tabi olmaya bile rıza gösterdi İşbara Kağan: İmparator istedikçe istedi; Türklük ruhu dahil. ‘‘Hergün sabahtan akşama kadar sizin emirleinizden başka birşey dinlemeyeceğim. Fakat elbiselerimizin önlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saç örgüleimizi çözmeye, dilimizi değiştirmeye ve sizin kanunlarınızı kabul etmeye gelince, bizim adetlerimizle ananeleimiz o kadar eskidir ki, ben şimdiye kadar bunları değiştirmeye cesaret edemedim. Bütün millet aynı kalbi taşıyor.''
Tabgaç Türkleri'nin herşeyiyle Çinliliği kolayca kabul edişleri, yukarıdaki sözleri değerli kılmaktadır.
Nazım Tektaş'ın akıcı anlatımıyla Türk Tarihi 3. cildiyle kaldığı yerden devam ediyor.
Türklerin anayurdunu bir çırpıda sınırlandırabilmek mümkün değil. Dağ gibi yerinden oynamayan bir nesne değil ki, ona sabit mekân tayin edilsin. Çinlilerin anayurdunun tarifi kolay, çünkü onlar aynı coğrafya içinde vücuda gelip, gelişmişler, ikide bir vatan arama durumuna düşmemişler. Türklerin hayatı farklı. Şartları kendileri koyamadıkları için, mevcut şartlara uymaya mecbur kalıyorlar, uyamayınca da gerekli şartları haiz yeni yurtlar arıyorlardı. Yine de belirli bir ana vatan sınırı tespitiyle, oradan sağa - sola, ileri - geri hareketler takip edilecekti.
Türkler Araplarla, İslamiyet'in ilk yarım asrı içinde askeri güç olarak tanışıp karışmışlar. Muaviye; Hilafeti (veya saltanatı 661-679) zamanında cesur ve cengaver Türklerden yoğun biçimde istifade etmişti. Hilafet merkezi olan Şam'da Türk askerlerin yekûnu 18-20 bin civarındaydı. Türkler halife olmuyorlar, fakat halifenin en yakınında bulunup, gerekli durumlarda onu yönlendirebiliyorlardı. Semerkand bir süre Türkleri barındırdı. Arap - İslam Orduları'nın hızlı yıllarında Emevilerin eline geçti... Cengiz Han rüzgarı değdiğinde 1220 şehir harabe oldu...
Tanrının Askerleri 2: Göktürkler, Ugurlar, Kırgızlar, Türgişler
Tanrının Askerleri 3: Karluklar - Karahanlılar - Oğuzlar - Sabarlar - Avarlar - Hazarlar - Bulgarlar - Macarlar - Peçenekler - Kıpçaklar
Tanrının Askerleri 4: Tolunoğulları - İkşidiler - Gazneliler - Harizmşahlar - Altın Ordu - Timur İmparatorluğu
Tufan'dan sonra Nuh Peygamber yeryüzünü çocukları arasında paylaştırdı. Ceyhun tarafının hepsini Yafes'e verdi. Bu toprakların insanları Yafes'in soyundandır.
Şöyle rivayet olunur ki: Yafes babasının yanından ayrılmak isteyince ona, "Ey Allah'ın Peygamber'i, bana verdiğin memleketin suyu az, kendisi harap. Bana bir dua öğret ki yağmura muhtaç olunca Allah'a o dua ile yakarayım. Allah bize cevap versin" dedi. Nuh Peygamber dua öğretti ve Ulu Allah ona bir ad (dua) ilham etti. O da bu adı oğluna öğretti.
Yafes'in insanoğluna tanıtımı böyle başlar. Yedi oğlu olur Yafes'in, birinin adı Türk. "Türk; edepli, akıllı ve doğru kalpliydi."
Bilinmeyen zamandan başlar tarihimiz, yavaş yavaş dağılan bulutlardan sıyrılan güneş gibi görünür Hunlar. Ve ebedi batmak istemeyen bu doğumla "Tanrı'nın Askerleri" dağılır yeryüzüne. p> Türk adını devletlerine verdiler; millet adı olarak dünyaya duyurdular. Vazgeçilmezleri ile kuvvetlenmiştiler. Zaman geldi değiştirdi herşeyi.
Çin'e tabi olmaya bile rıza gösterdi İşbara Kağan: İmparator istedikçe istedi; Türklük ruhu dahil. ‘‘Hergün sabahtan akşama kadar sizin emirleinizden başka birşey dinlemeyeceğim. Fakat elbiselerimizin önlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saç örgüleimizi çözmeye, dilimizi değiştirmeye ve sizin kanunlarınızı kabul etmeye gelince, bizim adetlerimizle ananeleimiz o kadar eskidir ki, ben şimdiye kadar bunları değiştirmeye cesaret edemedim. Bütün millet aynı kalbi taşıyor.''
Tabgaç Türkleri'nin herşeyiyle Çinliliği kolayca kabul edişleri, yukarıdaki sözleri değerli kılmaktadır.
Nazım Tektaş'ın akıcı anlatımıyla Türk Tarihi 3. cildiyle kaldığı yerden devam ediyor.
Türklerin anayurdunu bir çırpıda sınırlandırabilmek mümkün değil. Dağ gibi yerinden oynamayan bir nesne değil ki, ona sabit mekân tayin edilsin. Çinlilerin anayurdunun tarifi kolay, çünkü onlar aynı coğrafya içinde vücuda gelip, gelişmişler, ikide bir vatan arama durumuna düşmemişler. Türklerin hayatı farklı. Şartları kendileri koyamadıkları için, mevcut şartlara uymaya mecbur kalıyorlar, uyamayınca da gerekli şartları haiz yeni yurtlar arıyorlardı. Yine de belirli bir ana vatan sınırı tespitiyle, oradan sağa - sola, ileri - geri hareketler takip edilecekti.
Türkler Araplarla, İslamiyet'in ilk yarım asrı içinde askeri güç olarak tanışıp karışmışlar. Muaviye; Hilafeti (veya saltanatı 661-679) zamanında cesur ve cengaver Türklerden yoğun biçimde istifade etmişti. Hilafet merkezi olan Şam'da Türk askerlerin yekûnu 18-20 bin civarındaydı. Türkler halife olmuyorlar, fakat halifenin en yakınında bulunup, gerekli durumlarda onu yönlendirebiliyorlardı. Semerkand bir süre Türkleri barındırdı. Arap - İslam Orduları'nın hızlı yıllarında Emevilerin eline geçti... Cengiz Han rüzgarı değdiğinde 1220 şehir harabe oldu...