Her tayinle Anadolu'nun bir şehrinden diğerine savrulan bir banka müdürü, bir anasınıfı öğretmeni ve çocuklarının, günlük yaşamlarının izlerini sürmek üzere bir yıl önce çalışmaya başladığımızda, şöyle söylemişti sevgili Ayten Selamoğlu; “Ben ne herkesin tanıdığı biriyim, ne de yazarım. Nasıl olacak bu iş?” Hepimizin anlatmaya ve okunmaya değer bir geçmişi olduğuna ikna etmem vakit aldıysa da buna değdi; önce birer ikişer, sonra koşar adım sökün etti anılar. Sorular soruları kovaladı, aile üyeleri eksikleri tamamladı, albümler ve kutular dolusu fotoğraf tarandı, sonunda hepsi anılar içindeki yerlerini buldu.
Yeni bir şehre, yeni insanlara, yeni adetlere alışmak öyle çok da kolay olmuyordu. Bocaladığımız, bunaldığımız, bir önceki evimizi, şehrimizi, orada edindiğimiz dostlukları özlediğimiz günler hiç de az değildi. Çocuklar her taşınmada okul, öğretmen, arkadaş değiştiriyor, kendilerini yeni okulda tanıtmak, ispatlamak için daha çok çalışmak zorunda kalıyorlardı. Tayinlerim ise apayrı bir macera...
Öte yandan pek çok dost edindik, farklı gelenek görenekler gözlemledik, çocuklarımız hiç tanımadıkları ortamlarda ayakta durmayı, kendilerini kabul ettirmeyi öğrendiler ve tabii hepsinden önemlisi ülkemizi, ülkemizin insanını, adetlerini, şarkılarını, türkülerini, folklorünü, kültür zenginliğini, etnik çeşitliliğini, yokluğunu, varlığını, taşını, toprağını tanıdık ve sevdik.