Aslında Anadolu, tarihin ilk günlerinden bu yana tekstil açısından zengin doğal kaynaklara sahip olmuştur. Bu kaynaklar yardımıyla her türlü tekstil için gereken her malzeme ucuz olarak sağlanabilmiştir. Ayrıca Anadolu, coğrafi konumundan ötürü, doğu-batı-kuzey-güney yönlerindeki dört değişik üretim ve tüketim zincirinin bağlantısının sağlanmasında önemli bir düğüm noktası görevini yapmıştır. Bu nedenle tarih boyunca önemli ulaşım, ticaret ve kültür akımlarının tam ortasında bulunmuştur. Birçok bölge ve şehir, bu uzun süre boyunca tekstil konusunda ayrı ayrı özellikler taşıyan ürünleriyle rekabet gücüne sahip olmuştur.
Öte yandan Anadolu, yine dört bir yandan gelen göçlerle her zaman zengin bir kültürel kimlik taşımış ve bu yönde özgün ürünlere sahip olmuştur. Ama tekstil ve giyim ürünleri, hem zengin kültür miraslarıyla, hem de rekabet gücüne sahip olan üretimiyle, Anadolu'da neredeyse birer giysiden daha çok, görsel bir iletişim dili biçimine dönüşmüştür.
Osmanlı döneminin ilk günlerinden son gününe kadar, tekstil ve giyim, özellikle bu iletişim dili açısından üzerinde çok durulan ve devlet düzeyinde titizlikle denetlenen bir konu olmuştur. Bugünkü anlamıyla "Moda" demek olan "Kıyafet"in üretiminin planlanması, normların, kalitenin, fiatın denetlenmesi, tasarımın yönlendirilmesi amacıyla her zaman en üst düzeyde girişimler sürdürülmüştür. Bir anlamda üretim ve tüketimin dengede tutulması için sistemler geliştirilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun zamanla genişleyen etki alanı içinde, askeri ve sivil giyim sistemi, hemen her zaman karmaşık bir görsel iletişim düzeni olarak kabul edilerek, gereken çok yönlü düzenlemeler sık sık yapılmıştır. Örneğin devlet yapısındaki değişiklikler önce askerin, sonra halkın giysilerine yansımıştır. O nedenledir ki Osmanlı döneminde giyim sistemi birçok kez tepeden tırnağa yenilenmiştir.
1800'lü yıllarda, Batı'daki "Sanayi Devrimi"nin ülkeye girişi ile yine önce asker, sonra halkın giyiminin değiştirilmesi ise dolaylı olarak dokuma ve giyim sanayii açısından büyük ve karmaşık projelerin de başlatılmasını gerektirmişti. İşte bu nedenledir ki ülkedeki büyük sanayileşme haraketinin ilk girişimleri de 19. yüzyılda dokuma ve giyim konusunda başlatılmıştı. Başta İstanbul olmak üzere birçok bölge bu yönden desteklenmiş, dönemin en gelişmiş fabrikaları kurulmuş, giyimdeki yenilikler ülkede yaygınlaştırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet dönemine geçildiğinde de aynı yöndeki sanayileşmenin geliştirilmesi için çok yönlü destekler sağlanmış, giyim değişiklikleri yapılmış ve bu yöndeki yatırımlara devlet yine öncülük yapmıştır.
Yukarıda çok kalın çizgilerle belirtilen uzun geçmişin sonucunda, Anadolu'nun hemen her bölgesi kendi kaynaklarından elde ettiği gelenekleriyle birer tekstil potansiyeli oluşturmuştur. Bu potansiyel içinde, kültürel özellikleri ağır basan küçük ölçekli üretim yanında, en ileri düzeyde ve uluslararası normlarda rekabet gücüne uzanan geniş kapsamlı ve uyumlu bir üretim sanayii zinciri elde edilmiştir.
Öte yandan Anadolu'nun binlerce yıllık geleneklerine dayanan bir "görsel dil hazinesi" olan dokuma ve giyim sistemleri, bugünkü anlatımla, her an değerlendirmeye açık, uluslararası ortamın normlarına etkili olabilecek çok zengin bir moda kaynağı ansiklopedisi gibidir.
Bütün bu çok yönlü ve zengin mirası değerlendiren bugünkü Türk tekstil ve giyim sektörü, işte bu pek az bilinen ilginç bir kaynaktan da güç almaktadır. İstanbul... Çünkü yüzyıllar boyunca bütün bu projelerin planlandığı, hayata geçirildiği bir tür moda merkezi İstanbul'dur. Ancak, Türk tekstil ve giyim sektörünün Anadolu'da binlerce yıl boyunca, gerçek deneyler yaşayarak elde ettiği bu tarihi birikim, bir tasarım düşüncesinin kaynağı olarak yeterince gözönüne çıkarılmamıştır.
İşte bu kitapta yapılmak istenilen şey, bu uzun ve çarpıcı geleneğin köşe taşlarını kalın çizgilerle tanımlamak ve günümüzün Türk giyim sanayiinin temellerindeki tasarım kaynaklarını elden geldiği kadar ortaya çıkarmaktır. -Prof. Önder KÜÇÜKERMAN (Giriş'ten)
Aslında Anadolu, tarihin ilk günlerinden bu yana tekstil açısından zengin doğal kaynaklara sahip olmuştur. Bu kaynaklar yardımıyla her türlü tekstil için gereken her malzeme ucuz olarak sağlanabilmiştir. Ayrıca Anadolu, coğrafi konumundan ötürü, doğu-batı-kuzey-güney yönlerindeki dört değişik üretim ve tüketim zincirinin bağlantısının sağlanmasında önemli bir düğüm noktası görevini yapmıştır. Bu nedenle tarih boyunca önemli ulaşım, ticaret ve kültür akımlarının tam ortasında bulunmuştur. Birçok bölge ve şehir, bu uzun süre boyunca tekstil konusunda ayrı ayrı özellikler taşıyan ürünleriyle rekabet gücüne sahip olmuştur.
Öte yandan Anadolu, yine dört bir yandan gelen göçlerle her zaman zengin bir kültürel kimlik taşımış ve bu yönde özgün ürünlere sahip olmuştur. Ama tekstil ve giyim ürünleri, hem zengin kültür miraslarıyla, hem de rekabet gücüne sahip olan üretimiyle, Anadolu'da neredeyse birer giysiden daha çok, görsel bir iletişim dili biçimine dönüşmüştür.
Osmanlı döneminin ilk günlerinden son gününe kadar, tekstil ve giyim, özellikle bu iletişim dili açısından üzerinde çok durulan ve devlet düzeyinde titizlikle denetlenen bir konu olmuştur. Bugünkü anlamıyla "Moda" demek olan "Kıyafet"in üretiminin planlanması, normların, kalitenin, fiatın denetlenmesi, tasarımın yönlendirilmesi amacıyla her zaman en üst düzeyde girişimler sürdürülmüştür. Bir anlamda üretim ve tüketimin dengede tutulması için sistemler geliştirilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun zamanla genişleyen etki alanı içinde, askeri ve sivil giyim sistemi, hemen her zaman karmaşık bir görsel iletişim düzeni olarak kabul edilerek, gereken çok yönlü düzenlemeler sık sık yapılmıştır. Örneğin devlet yapısındaki değişiklikler önce askerin, sonra halkın giysilerine yansımıştır. O nedenledir ki Osmanlı döneminde giyim sistemi birçok kez tepeden tırnağa yenilenmiştir.
1800'lü yıllarda, Batı'daki "Sanayi Devrimi"nin ülkeye girişi ile yine önce asker, sonra halkın giyiminin değiştirilmesi ise dolaylı olarak dokuma ve giyim sanayii açısından büyük ve karmaşık projelerin de başlatılmasını gerektirmişti. İşte bu nedenledir ki ülkedeki büyük sanayileşme haraketinin ilk girişimleri de 19. yüzyılda dokuma ve giyim konusunda başlatılmıştı. Başta İstanbul olmak üzere birçok bölge bu yönden desteklenmiş, dönemin en gelişmiş fabrikaları kurulmuş, giyimdeki yenilikler ülkede yaygınlaştırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet dönemine geçildiğinde de aynı yöndeki sanayileşmenin geliştirilmesi için çok yönlü destekler sağlanmış, giyim değişiklikleri yapılmış ve bu yöndeki yatırımlara devlet yine öncülük yapmıştır.
Yukarıda çok kalın çizgilerle belirtilen uzun geçmişin sonucunda, Anadolu'nun hemen her bölgesi kendi kaynaklarından elde ettiği gelenekleriyle birer tekstil potansiyeli oluşturmuştur. Bu potansiyel içinde, kültürel özellikleri ağır basan küçük ölçekli üretim yanında, en ileri düzeyde ve uluslararası normlarda rekabet gücüne uzanan geniş kapsamlı ve uyumlu bir üretim sanayii zinciri elde edilmiştir.
Öte yandan Anadolu'nun binlerce yıllık geleneklerine dayanan bir "görsel dil hazinesi" olan dokuma ve giyim sistemleri, bugünkü anlatımla, her an değerlendirmeye açık, uluslararası ortamın normlarına etkili olabilecek çok zengin bir moda kaynağı ansiklopedisi gibidir.
Bütün bu çok yönlü ve zengin mirası değerlendiren bugünkü Türk tekstil ve giyim sektörü, işte bu pek az bilinen ilginç bir kaynaktan da güç almaktadır. İstanbul... Çünkü yüzyıllar boyunca bütün bu projelerin planlandığı, hayata geçirildiği bir tür moda merkezi İstanbul'dur. Ancak, Türk tekstil ve giyim sektörünün Anadolu'da binlerce yıl boyunca, gerçek deneyler yaşayarak elde ettiği bu tarihi birikim, bir tasarım düşüncesinin kaynağı olarak yeterince gözönüne çıkarılmamıştır.
İşte bu kitapta yapılmak istenilen şey, bu uzun ve çarpıcı geleneğin köşe taşlarını kalın çizgilerle tanımlamak ve günümüzün Türk giyim sanayiinin temellerindeki tasarım kaynaklarını elden geldiği kadar ortaya çıkarmaktır. -Prof. Önder KÜÇÜKERMAN (Giriş'ten)