Türk-İtalyan ilişkilerinde bugüne kadar adından en çok söz edilen ve tartışılan kişinin Fatih Sultan Mehmet olduğu ve ilişkilerin başlangıç aşamasına damgasını vurduğu bilinmektedir. Fatih, çocukluğunun ve şehzadeliğinin geçtiği Manisa ve Edirne Saraylarında, Avrupalı tüccarlar ve diplomat-politikacılarla sürekli yakın temas içinde olmuştu. Özellikle Latin kökenli Avrupalı ve İtalyanlardan Batı ve Hıristiyan dünyasının coğrafyası, tarihi, siyasi ve ekonomik yapısı, teknolojik olanakları, dini, dili, kültürü, sanatı konularında çeşitli bilgiler almış ve bu konuları adeta başlıca uğraşı alanı haline getirmişti. Edindiği ve yaşamı boyunca edinmeye devam ettiği bu tür bilgiler, hayalini kurduğu Osmanlı emperial devlet düzeni için ileride oluşturacağı büyük politikaların başlıca referanslarını teşkil edecekti, ilginç ve bence en önemli nokta, Anadolu Türk tarihinde ilk ve belki de son kez, bir Osmanlı Sultanı'nın İtalya hakkında yukarıda zikrettiğimiz türden bilgileri birinci elden edinmek istemesi ve bunları kendi politik gündemini oluşturmada zaman zaman kullanmış olmasıdır.
XIII. yüzyılın ilk yıllarından başlayarak XVIII. yüzyılın sonlarını bulan ve yaklaşık elli yıl aradan sonra yeniden canlılık kazanarak günümüze ulaşan Türk-İtalyan ilişkilerinin hemen her aşaması siyaset, diplomasi, ticaret, kültür ve sanat ortamlarındaki ilginç etkileşim ve karşıtlıklarla doludur. Söz konusu tarihsel sürecin sanat alanına yansıyan verilerini irdelerken, konunun siyaset, diplomasi ve ticaret ilişkileri yörüngesinde ve bir bütünlük içinde ele alınması gereği ortaya çıktı. Bu bağlamda doğal olarak, on beş yıl önce salt sanat ilişkilerini incelemek üzere yola çıktığım araştırma serüveni, giderek iki ülke arasındaki çeşitli tarihsel gelişmeleri de içerecek şekilde ve belgesel öykü kıvamında bir derinlik kazandı. Sonuçta araştırmanın adı ve sınırı Türk-İtalyan Siyaset ve Sanat İlişkileri olarak netleşti.
Çalışmanın özüne ve yararlılık paydasına yönelik nihai bir değerlendirme yapmaya gelince; bu kitapta yer alan bazı bilgi, belge, okuma ve yorumlamaların Türkiye'deki sanat ve kültür ortamına olduğu kadar, Batılılaşma ya da Batıyla bütünleşme adına yıllardır Avrupa kapılarını aralamaya çalışan siyaset ve iş çevrelerine de tarihsel gerçekler bağlamında, bazı yararlı ve yönlendirici mesajlar iletebileceği inancındayım.
Bu araştırmanın çeşitli aşamalarındaki emek ve yorgunluğu benimle paylaşmanın yanında, yönlendirici eleştirileriyle sürekli destek olan eşim Prof. Dr. Neslihan Sönmez'e teşekkür ediyorum. Sevgili kızım Ayşe Sönmez, yıllar önce birkaç dildeki kaynak çevirileri konusunda bana yardımcı olurken çocuk denecek yaştaydı. Aynı şekilde, birlikte üretmenin mutluluğuyla ona da teşekkür ediyorum. Son olarak kitaba eklediğim yeni bölümleri ve düzeltmeleri dijital ortama aktaran asistanım ve sevgili meslektaşım Araştırma Görevlisi Nurcan Yazıcıya, Sanat Tarihçisi Hâlenur Kâtipoğlu Kaya'ya, kitap tasarımını büyük bir özenle gerçekleştiren grafik tasarımcı arkadaşım Yrd. Doç. Canan Suner'e, sevgili Şeref Gencer'e, son okumayı yapan Atakan Ural'a, uzun süre yayınlanmayı bekleyen bu eseri okuyucuyla buluşturduğu için Bağlam Yayınları'ndaki dostlarıma teşekkür etmeyi zevkli bir görev olarak kabul ediyorum. -Prof. Dr. Zeki SÖNMEZ (Önsözden)