#smrgKİTABEVİ Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı - 50. YIL ÖZEL BASKISI - 2020
"Üsküdar'daki bu Attar Dükkanı nice sohbetlerin, nice dostlukların, nice himmetlerin, nice hayırların, nice tefekküre şayan ibretlerin, nice füyuzatın, nice manevi tohumların ve irşadların sebebi ve mihveri olmuştu. Neyzen Niyazi ağabey, bir gün bana, bu dünyanın rahmanı füyuzatının sebep olduğu maddi ve manevi müktesebatını hamd ü şükranla ve cezbeyle yad ederken: "Yüksel'ciğim; biz bu dükkandan geçmemiş olsaydık şimdi yedi dükkan süprüntüsünden beter olurduk" demiştir."
Bu nasıl bir dükkân ki sadece alışveriş için uğranmıyor; sadece “parama bakarım, aman, alın da gidin” muhabbeti olmuyor; her gelene bin hürmet gösteriliyor, sadece istenilen malzeme verilmiyor da saatlerce hiç bıkmadan alınan eşyaların nasıl kullanılacağı anlatılıyor? Bu nasıl bir esnaflık anlayışıdır? Hiç görmediğim, göremeyeceğim, şahit olmadığımız, olamayacağımız tarzda sanırım. Zira yaşadığımız kapitalist çağda esnaflar ancak malını satmaya ve gelecek olan paraya bakmaktalar. Müşteri, aldığı maldan zarar görmüş kime ne!
Ama o attar dükkânı öyle mi? O küçücük dükkânda çok çeşitli malzemenin satılması yanında insanlara, “ahlaklı insan, ahlaklı esnaf nasıl olunur”, bizzat yaşanarak gösterilmiş; deyim yerindeyse bu “tedrisat”tan hiç bıkılmamış, hiç hoşnutsuzluk duyulmamış, haram lokma elde etmemek için titiz davranılmış! Bu dönemde de uygulanması gereken davranışlar gösterilmiş. Bu eser o yüzden sadece anı kitabı değil; esnafa, müşteriye, aslında tüm insanlığa örnek davranışları göstermesi bakımından da örnek bir eserdir.
Kapitalizmin hâkim olduğu bir dünyada, böyle bir dükkanın olması ütopik görünse de böyle dükkânlar, böyle esnaflar vardır eminim hâlâ… Keşke nasip olsa da biz de karşılaşsak, biz de Neyzen Niyazi Sayın'ın dediği gibi “yedi dükkân süprüntüsü” olmaktan kurtulmuş olsak... Üsküdar'daki attar dükkânı şu an faaliyet gösterseydi, oraya gitmek isterdim, belki biz de o muhabbetten bir dem alabilirdik.
Eser sadece bir esnafın ve onun müşterilerinin hayatını anlatmıyor bize; olması gereken, devam etmesi gereken bir ahlakî hayat tarzı, bir süzülmüş zevklerle bezeli gündelik hayat prototipi de sunuyor. Eserdeki dil de çok şey öğretiyor bize. Örneğin takriz! Ben ilk defa bu kitapta gördüm ve çok hoşuma gitti. Takriz, eskiden bir kitabın başına, müellifin arzusu ile konunun yabancısı olmayan bir başkası tarafından yazılan takdim yazısına verilen isimmiş. Ne güzel ki, 1950'lere kadar olan bu gelenek, bu eserle karşımıza çıkıyor. - Elif Sonsuz
"Üsküdar'daki bu Attar Dükkanı nice sohbetlerin, nice dostlukların, nice himmetlerin, nice hayırların, nice tefekküre şayan ibretlerin, nice füyuzatın, nice manevi tohumların ve irşadların sebebi ve mihveri olmuştu. Neyzen Niyazi ağabey, bir gün bana, bu dünyanın rahmanı füyuzatının sebep olduğu maddi ve manevi müktesebatını hamd ü şükranla ve cezbeyle yad ederken: "Yüksel'ciğim; biz bu dükkandan geçmemiş olsaydık şimdi yedi dükkan süprüntüsünden beter olurduk" demiştir."
Bu nasıl bir dükkân ki sadece alışveriş için uğranmıyor; sadece “parama bakarım, aman, alın da gidin” muhabbeti olmuyor; her gelene bin hürmet gösteriliyor, sadece istenilen malzeme verilmiyor da saatlerce hiç bıkmadan alınan eşyaların nasıl kullanılacağı anlatılıyor? Bu nasıl bir esnaflık anlayışıdır? Hiç görmediğim, göremeyeceğim, şahit olmadığımız, olamayacağımız tarzda sanırım. Zira yaşadığımız kapitalist çağda esnaflar ancak malını satmaya ve gelecek olan paraya bakmaktalar. Müşteri, aldığı maldan zarar görmüş kime ne!
Ama o attar dükkânı öyle mi? O küçücük dükkânda çok çeşitli malzemenin satılması yanında insanlara, “ahlaklı insan, ahlaklı esnaf nasıl olunur”, bizzat yaşanarak gösterilmiş; deyim yerindeyse bu “tedrisat”tan hiç bıkılmamış, hiç hoşnutsuzluk duyulmamış, haram lokma elde etmemek için titiz davranılmış! Bu dönemde de uygulanması gereken davranışlar gösterilmiş. Bu eser o yüzden sadece anı kitabı değil; esnafa, müşteriye, aslında tüm insanlığa örnek davranışları göstermesi bakımından da örnek bir eserdir.
Kapitalizmin hâkim olduğu bir dünyada, böyle bir dükkanın olması ütopik görünse de böyle dükkânlar, böyle esnaflar vardır eminim hâlâ… Keşke nasip olsa da biz de karşılaşsak, biz de Neyzen Niyazi Sayın'ın dediği gibi “yedi dükkân süprüntüsü” olmaktan kurtulmuş olsak... Üsküdar'daki attar dükkânı şu an faaliyet gösterseydi, oraya gitmek isterdim, belki biz de o muhabbetten bir dem alabilirdik.
Eser sadece bir esnafın ve onun müşterilerinin hayatını anlatmıyor bize; olması gereken, devam etmesi gereken bir ahlakî hayat tarzı, bir süzülmüş zevklerle bezeli gündelik hayat prototipi de sunuyor. Eserdeki dil de çok şey öğretiyor bize. Örneğin takriz! Ben ilk defa bu kitapta gördüm ve çok hoşuma gitti. Takriz, eskiden bir kitabın başına, müellifin arzusu ile konunun yabancısı olmayan bir başkası tarafından yazılan takdim yazısına verilen isimmiş. Ne güzel ki, 1950'lere kadar olan bu gelenek, bu eserle karşımıza çıkıyor. - Elif Sonsuz