Seyahat özürlü olduğum için, sevgili dostum Mehmet Yaşin'in nice zamanların emeği gezi yazılarının bir an önce yayımlanmasını talep edip duruyordum. Mehmet Yaşin'in gezip gördüğü, sıcak, yakın, Türkçe'ye gönül vermiş bir anlatımla dile getirdiği yerler uçsuz bucaksız. Mehmet Yaşin'in seyahat tutkusu da, benimki gibi, kitaplar, eserler aracılığıyla. 'Romanlardaki Kentler' yazısında öyle güzel anlatıyor ki! Uzakname'yi okurken, bir uçtan bir uca, Aliaono köyünden Kuzey'e, sonra ta çöllere, buralara çok şükür Mehmet Yaşin uğramış diyorum. Çünkü yazar, gittiği her yerde kültürü, tarihin mirasını, sanatı yansıtmayı unutmuyor. 'Gündelik' dünyanın yansıtılmasının çok ötesinde bir tutum bu. Dahası, Mehmet Yaşin bilgiçlikler taslamıyor; her yolculuğunda, her gezisinde amatör bir gezginin heyecanını koruyor. -Selim İleri
"Karlı bir kış günüydü... Trenle Viyana'dan Prag'a gidiyordum... Elimde, Kafka'nın Milena'ya Mektuplar adlı kitabı vardı. Kâh buğulu pencerenin ardından karın beyaza boyadığı ovayı seyrediyor, kâh kitaptan birkaç satır okuyor, kâh karşımda oturan kızıl saçlı kıza bakıyordum. Kitabı okudukça Viyana'yı gözümün Önüne getiriyor, Prag'ı ise düşlüyordum. Bunlar kitabın kahramanı iki kentti... Kızıl saçlı kızı bazen Milena'ya, bazen de Kundera'nın, Prag'ın arka sokaklarındaki bir bodrum katında seviştiği kadınlara benzetiyordum. Kompartımanda, dilini bilmediğim insanların arasında otururken oynadığım bir düş oyunuydu bu... " (Arka kapaktan)