Star sözcüğünü ağzınıza almaya görün, görev başındaki entel anında silahına davranacaktır. Kimi modasının geçtiğini haykırır, kimi boş laf der geçer. Peki Hollywood küllerinden yeniden doğacak star, ya tam tersine gelişmemizin yeni anahtarıysa? Onun yaşam öyküsü, aşkları, boşanmaları konusunda bilmediğimiz yoktur ama başlı başına bir fenomen olarak onun hakkında ne biliyoruz? İşte o artık, bütün başarıların dayanağı, bütün medyaların besin kaynağı. Kısacası çağımızın itici gücü. Ama yine de kimse mekanizmasının nasıl olduğunu anlamaya çalışmıyor. Patron, sporcu, politikacı ya da gazeteci olduğunda da, star, tıpkı bir zamanların sinema yıldızı gibi düşlerimizin aynası mıdır? Yaşlandıkça biraz kilo mu aldı yoksa açıkça mit medyaya mı dönüştü? Tek kelimeyle ya da yüz kelimeyle, bu zincirleme starlaşma son on yılın sosyolojik buluşu mu yoksa libidomuzun ufaktan ölümü mü?
Starolog haline gelen reklam yazarı, yaşamdan bir dizi portre çizerek cevap veriyor: Montand-Sinatra, Bardot, Madonna, Mitterrand-Gorbaçov, Platini-Pele, Ock-rent-Bouygues, Tapie-Ohya. Ama vardığı sonuç umulandan farklı: Starımızı şaşırmayalım diye sesleniyor markaların yaratıcısı.
Tapınak tacirlerini medyalarımızdan kovalım ve ilk aşklarımıza dönelim, duşselliğin divaları olan aşklarımıza. Acele edelim, yarın çok star olacak. (Arka kapaktan)