#smrgKİTABEVİ 12 Mart Anıları - 2007

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Üç-Er Ofset
Dizi Adı:
Tarih
ISBN-10:
9789751219404
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Stok Kodu:
1199084010
Boyut:
16x24
Sayfa Sayısı:
629 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2007
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
1. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199084010
469868
12 Mart Anıları -        2007
12 Mart Anıları - 2007 #smrgKİTABEVİ
0.00
“İki buçuk yıldan biraz fazla süren 12 Mart döneminin ilk yılında benim başında bulunduğu hükümetler yönetim sorumluluğunu taşıdı. Bu ilk bir yıllık sürede gerçekten olağanüstü koşullar vardı. O koşullara uygun tedbirler alınması gerekiyordu. Sıkıyönetim ilanı, anayasanın bazı maddelerdinin değiştirilmesi, reform kanunlarının haztırlanıp parlamentoya sunulması gibi....” İki buçuk yıldan biraz fazla süren 12 Mart döneminin ilk yılında benim başında bulunduğum hükümetler yönetim sorumluluğunu taşıdı. Bu ilk bir yıllık sürede gerçekten olağanüstü koşullar vardı. O koşullara uygun tedbirler almak gerekiyordu. Sıkıyönetim ilanı, anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi, reform kanunlarının hazırlanıp parlamentoya sunulması gibi... Eleştiriler ve yakınmalar, daha çok biz görevden ayrıldıktan sonra 1973 yılında ortaya döküldü. Öyle şeyler söylendi ve yazıldı ki insanın tüyleri ürperir. Bunlara cevap vermek, gerçeği söylemek sıkıyönetim makamlarına düşerdi. Hâlâ da onlara düşer. Örneğin, ölüm tehlikesi karşısında olan bir basta tutuklunun tedavisine izin vermemek, bu yüzden ölümüne neden olmak suçlaması yapıldı,gazetelerde günlerce yazıldı öyküsü uzun uzun anlatıldı. Sıkıyönetim savcıları, doktorları adlarıyla teşhir edildi. Hiçbirisinden cevap çıkmadı. Bağlı oldukları üst makamlardan da bir ses yükselmedi. İşin hir de eğlenceli yanı var 12 Mart'a çatanlar, o dönemi kötüleyenler, yeri geliyor o dönemde alınan tedbirlere sığınıyorlar, onları övüyorlar. Beğenmedikleri bir anayasa değişikliğine dayanarak yetkiler kullanıyorlar, kararnameler çıkarıyorlar. Beğenmediklerini söyledikleri bir yasayı, kendileri hükümet içinde veya başındayken, değiştirmeye girişmeyenler, muhalefete geçince, o yasa aleyhine yeri göğü inleten bir savaş veriyorlar. Kimi zaman da roller değişiyor. Dün söven bugün övüyor. Bugün beğenen ertesi gün kötülüyor. Fakat , kısa bir süre sonra, askerlerin kendi içlerinde birtakım sürtüşmeler, görüş ayrılıkları baş gösterecekti ve subaylar arasındaki sürtüşmeler, fikir ayrılıkları ne yazık ki, dünyanın her yerinde olduğu gibi, bizde de mutlak aralarında bir silahlı çatışmaya işi götürecekti. Askerler arasındaki bu silahlı çatışmanın sonu nereye varır, onu düşünmek lazımdı. Org. Tağmaç bir seferinde, Çankaya'da, Ekim 1971 bunalımı esnasında Sunay nezdinde yaptığımız toplantıda, Demirel'e ve biraz da sert bir şekilde "Ben size ordu elden gidiyor dedim, aldırmadınız. İşte gitti ordu elden. Şimdi toparlamaya çalışıyoruz, yine de yardımcı olmuyorsunuz" demişti. Düşünülürse ki Muhsin Batur'un birinci muhtırası Ocak 1970'te verilmiştir. Demek ki 12 Mart 1971 Muhtırası'nı vermeden 14-15 ay önce, Muhsin Katur yazılı olarak Milli Güvenlik Kurulunun dikkatini memleketi tehdit eden tehlikeler üzerine çekmiş bulunuyordu. (Arka Kapak)
“İki buçuk yıldan biraz fazla süren 12 Mart döneminin ilk yılında benim başında bulunduğu hükümetler yönetim sorumluluğunu taşıdı. Bu ilk bir yıllık sürede gerçekten olağanüstü koşullar vardı. O koşullara uygun tedbirler alınması gerekiyordu. Sıkıyönetim ilanı, anayasanın bazı maddelerdinin değiştirilmesi, reform kanunlarının haztırlanıp parlamentoya sunulması gibi....” İki buçuk yıldan biraz fazla süren 12 Mart döneminin ilk yılında benim başında bulunduğum hükümetler yönetim sorumluluğunu taşıdı. Bu ilk bir yıllık sürede gerçekten olağanüstü koşullar vardı. O koşullara uygun tedbirler almak gerekiyordu. Sıkıyönetim ilanı, anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi, reform kanunlarının hazırlanıp parlamentoya sunulması gibi... Eleştiriler ve yakınmalar, daha çok biz görevden ayrıldıktan sonra 1973 yılında ortaya döküldü. Öyle şeyler söylendi ve yazıldı ki insanın tüyleri ürperir. Bunlara cevap vermek, gerçeği söylemek sıkıyönetim makamlarına düşerdi. Hâlâ da onlara düşer. Örneğin, ölüm tehlikesi karşısında olan bir basta tutuklunun tedavisine izin vermemek, bu yüzden ölümüne neden olmak suçlaması yapıldı,gazetelerde günlerce yazıldı öyküsü uzun uzun anlatıldı. Sıkıyönetim savcıları, doktorları adlarıyla teşhir edildi. Hiçbirisinden cevap çıkmadı. Bağlı oldukları üst makamlardan da bir ses yükselmedi. İşin hir de eğlenceli yanı var 12 Mart'a çatanlar, o dönemi kötüleyenler, yeri geliyor o dönemde alınan tedbirlere sığınıyorlar, onları övüyorlar. Beğenmedikleri bir anayasa değişikliğine dayanarak yetkiler kullanıyorlar, kararnameler çıkarıyorlar. Beğenmediklerini söyledikleri bir yasayı, kendileri hükümet içinde veya başındayken, değiştirmeye girişmeyenler, muhalefete geçince, o yasa aleyhine yeri göğü inleten bir savaş veriyorlar. Kimi zaman da roller değişiyor. Dün söven bugün övüyor. Bugün beğenen ertesi gün kötülüyor. Fakat , kısa bir süre sonra, askerlerin kendi içlerinde birtakım sürtüşmeler, görüş ayrılıkları baş gösterecekti ve subaylar arasındaki sürtüşmeler, fikir ayrılıkları ne yazık ki, dünyanın her yerinde olduğu gibi, bizde de mutlak aralarında bir silahlı çatışmaya işi götürecekti. Askerler arasındaki bu silahlı çatışmanın sonu nereye varır, onu düşünmek lazımdı. Org. Tağmaç bir seferinde, Çankaya'da, Ekim 1971 bunalımı esnasında Sunay nezdinde yaptığımız toplantıda, Demirel'e ve biraz da sert bir şekilde "Ben size ordu elden gidiyor dedim, aldırmadınız. İşte gitti ordu elden. Şimdi toparlamaya çalışıyoruz, yine de yardımcı olmuyorsunuz" demişti. Düşünülürse ki Muhsin Batur'un birinci muhtırası Ocak 1970'te verilmiştir. Demek ki 12 Mart 1971 Muhtırası'nı vermeden 14-15 ay önce, Muhsin Katur yazılı olarak Milli Güvenlik Kurulunun dikkatini memleketi tehdit eden tehlikeler üzerine çekmiş bulunuyordu. (Arka Kapak)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat