#smrgKİTABEVİ 1780'den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik: Program Mit Gerçeklik -

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Sena Ofset
Dizi Adı:
İnceleme Dizisi: 213
ISBN-10:
9789755390338
Kargoya Teslim Süresi:
3&6
Stok Kodu:
1199144066
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
240 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
4
Basım Tarihi:
2010
Çeviren:
Osman Akınhay
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Orijinal Adı:
Nations and nationalism since 1780 “Programme, myth, reality”
Kategori:
indirimli
134,40
Havale/EFT ile: 130,37
Siparişiniz 3&6 iş günü arasında kargoda
1199144066
530236
1780'den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik: Program Mit Gerçeklik -
1780'den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik: Program Mit Gerçeklik - #smrgKİTABEVİ
134.40
On dokuzuncu ve yirminci yüzyıl tarihi denince akla gelen ilk isimlerden biri olan E. J. Hobsbawm, Milletler ve Milliyetçilikte, milletin icadını, tam da yok olmaya başladığı bir tarihsel andan geriye bakarak anlatıyor. Kitap, artık milliyetçiliğin tarihi üzerine bir klasik haline gelmesinin yanında, bir Marksist tarafından milletlerin gelişimi üzerine yazılmış en iyi çalışmalardan biri olma özelliğini taşıyor.

Hobsbawm, milletin nesnel ya da öznel, sabit bir tanımının verilemeyeceğini, çünkü tamamen modern bir kurgu olduğunu ve sürekli değişen bir özellikte olduğunu belirtiyor. Böylece milletlerin "hakiki" bir etnik temele dayanıp dayanmadığı tartışmasını bir kenara bırakıp, kavram olarak milletin politikadaki ve toplumdaki değişim ve başkalaşımlarının izini iki yüzyıl boyunca sürüyor. Yazar milliyetçiliği, siyasal ve milli birimlerin örtüşmesi gereğini savunan bir hat olarak tanımlayarak yola koyuluyor. Yaygın yaklaşımı izleyip İrlanda veya Polonya gibi ezilen milletlerden yola çıkmak yerine öncelikle Fransa ve İngiltere gibi en erken ulus devletleri ele alıyor ve bu milletlerin icadını aslında hiç de bilmediğimizi gösteriyor. Bu noktada dilin rolünü etraflıca tartışan Hobsbawm, bu devletlerin kuruluş aşamasında halkın ancak küçük bir azınlığının "milli" dili bildiğini ve milli/dilsel birliğin ancak bir lehçenin diğerlerine siyasal güç, zorunlu eğitim ve ekonomik zorla hâkim gelmesiyle sağlandığını gösteriyor. Dolayısıyla milliyetçilik karşımızda, devlet iktidarının yanında, matbaa ve TV gibi teknolojik ve ülke pazarı gibi ekonomik gelişmelerin bir ürünü olarak beliriyor ve tarihselleşiyor. Milletin sınırları içindeki nüfusun farklı sınıflara ayrıldığını ve dolayısıyla aynı milli deneyime sahip olmadığını savunan Hobsbawm, bu noktada milliyetçiliğin tarihinin hep yukarıdan yazıldığını hatırlatarak aşağıdakilerin milliyetçilik deneyimine de ışık tutuyor: Yazar, devletlerin ve elitlerin milli ideolojilerine bakarak geniş halk kesimlerinin deneyim ve duygularını anlayamayacağımızı, çoğu insan için milli kimliğin diğer tüm kimliklerin üstündeki baskın kimlik olduğunu varsayamayacağımızı ve milli duyguların sürekli değişim içinde olduğunu unutmamız gerektiğini vurguluyor. Hobsbawm, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra milli kimliğin birçok ülkedeki milli kurtuluş hareketleriyle birlikte solun cephaneliğine dahil olduğunu, ancak günümüzdeki çeşitli milliyetçi yeniden doğuşlara rağmen artık milletleri aşan çok daha geniş kimliklerin zamanının geldiğini ve solun da kendisini bu yeni döneme hazırlaması gerektiğini söylüyor.

Milletler ve Milliyetçilik önemli bir yapıt; önemini yalnız konunun güncelliğinden değil, onu tarihsel bağlamına oturtmasından alıyor. Ve bizi, ulusçuluk hakkında kapıldığımız, hızla gelişen güncel olayların taktığı atgözlüğünün yarattığı panikten kurtarıp, onu daha bir soğukkanlı değerlendirmeye çağırıyor. -Alâeddin Şenel, Birikim (Arka kapaktan)

On dokuzuncu ve yirminci yüzyıl tarihi denince akla gelen ilk isimlerden biri olan E. J. Hobsbawm, Milletler ve Milliyetçilikte, milletin icadını, tam da yok olmaya başladığı bir tarihsel andan geriye bakarak anlatıyor. Kitap, artık milliyetçiliğin tarihi üzerine bir klasik haline gelmesinin yanında, bir Marksist tarafından milletlerin gelişimi üzerine yazılmış en iyi çalışmalardan biri olma özelliğini taşıyor.

Hobsbawm, milletin nesnel ya da öznel, sabit bir tanımının verilemeyeceğini, çünkü tamamen modern bir kurgu olduğunu ve sürekli değişen bir özellikte olduğunu belirtiyor. Böylece milletlerin "hakiki" bir etnik temele dayanıp dayanmadığı tartışmasını bir kenara bırakıp, kavram olarak milletin politikadaki ve toplumdaki değişim ve başkalaşımlarının izini iki yüzyıl boyunca sürüyor. Yazar milliyetçiliği, siyasal ve milli birimlerin örtüşmesi gereğini savunan bir hat olarak tanımlayarak yola koyuluyor. Yaygın yaklaşımı izleyip İrlanda veya Polonya gibi ezilen milletlerden yola çıkmak yerine öncelikle Fransa ve İngiltere gibi en erken ulus devletleri ele alıyor ve bu milletlerin icadını aslında hiç de bilmediğimizi gösteriyor. Bu noktada dilin rolünü etraflıca tartışan Hobsbawm, bu devletlerin kuruluş aşamasında halkın ancak küçük bir azınlığının "milli" dili bildiğini ve milli/dilsel birliğin ancak bir lehçenin diğerlerine siyasal güç, zorunlu eğitim ve ekonomik zorla hâkim gelmesiyle sağlandığını gösteriyor. Dolayısıyla milliyetçilik karşımızda, devlet iktidarının yanında, matbaa ve TV gibi teknolojik ve ülke pazarı gibi ekonomik gelişmelerin bir ürünü olarak beliriyor ve tarihselleşiyor. Milletin sınırları içindeki nüfusun farklı sınıflara ayrıldığını ve dolayısıyla aynı milli deneyime sahip olmadığını savunan Hobsbawm, bu noktada milliyetçiliğin tarihinin hep yukarıdan yazıldığını hatırlatarak aşağıdakilerin milliyetçilik deneyimine de ışık tutuyor: Yazar, devletlerin ve elitlerin milli ideolojilerine bakarak geniş halk kesimlerinin deneyim ve duygularını anlayamayacağımızı, çoğu insan için milli kimliğin diğer tüm kimliklerin üstündeki baskın kimlik olduğunu varsayamayacağımızı ve milli duyguların sürekli değişim içinde olduğunu unutmamız gerektiğini vurguluyor. Hobsbawm, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra milli kimliğin birçok ülkedeki milli kurtuluş hareketleriyle birlikte solun cephaneliğine dahil olduğunu, ancak günümüzdeki çeşitli milliyetçi yeniden doğuşlara rağmen artık milletleri aşan çok daha geniş kimliklerin zamanının geldiğini ve solun da kendisini bu yeni döneme hazırlaması gerektiğini söylüyor.

Milletler ve Milliyetçilik önemli bir yapıt; önemini yalnız konunun güncelliğinden değil, onu tarihsel bağlamına oturtmasından alıyor. Ve bizi, ulusçuluk hakkında kapıldığımız, hızla gelişen güncel olayların taktığı atgözlüğünün yarattığı panikten kurtarıp, onu daha bir soğukkanlı değerlendirmeye çağırıyor. -Alâeddin Şenel, Birikim (Arka kapaktan)

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat