#smrgKİTABEVİ 1910 Cemiyet-i Hafiye Davasının Tek Kadın Sanığı: Şahende Hanım'ın Suzişli Hatıraları - 2016

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Ayhan Matbaası
Dizi Adı:
Anı
ISBN-10:
9786053326564
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Hazırlayan:
A. Filiz Evcimen Salıcı
Stok Kodu:
1199187258
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
280 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2016
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
Bu üründen 1 adet satın alınmıştır.
1199187258
573302
1910 Cemiyet-i Hafiye Davasının Tek Kadın Sanığı: Şahende Hanım'ın Suzişli Hatıraları -        2016
1910 Cemiyet-i Hafiye Davasının Tek Kadın Sanığı: Şahende Hanım'ın Suzişli Hatıraları - 2016 #smrgKİTABEVİ
0.00
Sene 1910... Sıcak bir yaz gecesi... Genç kadın, Sultanahmet'in daracık sokaklarından birinde, cumbalı ahşap evin penceresinden dalgın bakışlarla sokağı seyrediyordu. Tutuklanmıştı... Diğerleri sorgulanmak üzere Bekirağa Bölüğü'ne gönderilirken, o “kendisine bir hürmet olarak” polis memuru Hasan Efendi'nin evinde “misafir edilecekti”.

Az sonra, “pençe-yi kahrında” esir olarak tutulduğu odada, yanından hiç ayırmadığı defterine şu satırları yazacaktı:

“Semayı bile ferah görmek şerefinden mahrumum” “… ne saadet hürriyet, ne büyük şeref, ne ali kelime, şu mukaddes söz, telaffuz edilirken bile kalp inşirah buluyor.

Yaşasın hürriyet, yaşasın, adaletle yaşasın… Hürriyetin ruhu adalet olsun!..” Oysa bu satırların yazıldığı günden iki yıl önce, Sultanahmet Meydanı'nda binlerce kişi büyük bir coşkuyla 2. Meşrutiyet'in ilanını kutlamış, hürriyete kavuşmanın sevinci bir rüzgâr gibi Rumeli'den Anadolu'ya, imparatorluğun bütün tebaasına dalga dalga yayılmıştı. Peki bu iki sene içinde ne olmuştu da “esiri olunan” hürriyet, üç çocuklu bir Osmanlı kadınını “esir almıştı”?

İttihat ve Terakki döneminin en önemli siyasi davalarından “Cemiyet-i Hafiye Davası”nın tek kadın sanığı Şahende Hanım'ın “hayat-ı nisvaniyeti üzerinde pek sûzişli bir hatıra bırakan muamele-yi tevkif” günlerini kaydettiği bu defter, tarihimizin bu olağanüstü dönemine tanıklık ediyor.

Sene 1910... Sıcak bir yaz gecesi... Genç kadın, Sultanahmet'in daracık sokaklarından birinde, cumbalı ahşap evin penceresinden dalgın bakışlarla sokağı seyrediyordu. Tutuklanmıştı... Diğerleri sorgulanmak üzere Bekirağa Bölüğü'ne gönderilirken, o “kendisine bir hürmet olarak” polis memuru Hasan Efendi'nin evinde “misafir edilecekti”.

Az sonra, “pençe-yi kahrında” esir olarak tutulduğu odada, yanından hiç ayırmadığı defterine şu satırları yazacaktı:

“Semayı bile ferah görmek şerefinden mahrumum” “… ne saadet hürriyet, ne büyük şeref, ne ali kelime, şu mukaddes söz, telaffuz edilirken bile kalp inşirah buluyor.

Yaşasın hürriyet, yaşasın, adaletle yaşasın… Hürriyetin ruhu adalet olsun!..” Oysa bu satırların yazıldığı günden iki yıl önce, Sultanahmet Meydanı'nda binlerce kişi büyük bir coşkuyla 2. Meşrutiyet'in ilanını kutlamış, hürriyete kavuşmanın sevinci bir rüzgâr gibi Rumeli'den Anadolu'ya, imparatorluğun bütün tebaasına dalga dalga yayılmıştı. Peki bu iki sene içinde ne olmuştu da “esiri olunan” hürriyet, üç çocuklu bir Osmanlı kadınını “esir almıştı”?

İttihat ve Terakki döneminin en önemli siyasi davalarından “Cemiyet-i Hafiye Davası”nın tek kadın sanığı Şahende Hanım'ın “hayat-ı nisvaniyeti üzerinde pek sûzişli bir hatıra bırakan muamele-yi tevkif” günlerini kaydettiği bu defter, tarihimizin bu olağanüstü dönemine tanıklık ediyor.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat