#smrgSAHAF 20 Yıl: Almelek'te Üç Kuşak = Three Generations At Almelek (1991 - 2004) - 2004
Bugün belli yerlere gelmiş ve kendi kuşakları içinde saygın bir yer edinmiş isimlerin dökümü, düzey ayrımının göstergesi niteliğindedir. Öte yandan “Heykelde Dans”, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Atölyesi”, Léopold Lévy ve Öğrencileri” ya da “Ankaralı Ressamlar” gibi, pek çok galerinin üstesinden gelmekte zorlanacağı “tema”lı sergilere ağırlıklı bir yer vermiş olması, resmin yanında heykele ortak mesafelerde yaklaşmış olmayı ve daha da önemlisi genç sanatçılara yüreklendirici katkılar getirerek galeri mekânını onlara açmakta tereddüt etmemeyi ilke olarak benimsemesi de galeri lehine kaydedilmesi gereken noktalardır.
Sanat fuarlarına her yıl düzenli olarak katılan Almelek'in bu katılımı salt temsiliyet düzeyinde görmediği, sergilemenin yanı sıra performans, müzik ve dans gösterisi ve happening gibi yan etkinliklerde bulunmayı, çağdaş galericilik anlayışının doğal ve gerekli bir uzantısı olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
Temel ilkenin sanata ve sanatçıya saygı olduğunun bilincinde olan Almelek, 20 yıldır sürdürdüğü bu meslekte ticari bir kaygıya hiçbir ödün vermeden sanatçılarını en iyi şekilde tanıtmaya çalışarak bu günlere gelmiştir.
Almelek Sanat Galerisi bu sergide, beraber çalıştığı toplam yetmiş beş sanatçının yer aldığı bir seçki sunmaktadır.
Sergi de aralarında Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nuri İyem, Abidin Dino, Burhan Uygur, Avni Abraş, Orhan Peker gibi yitirdiğimiz eski ustaların yanı sıra, günümüzün önemli sanatçılarından Burhan Doğançay, Adnan Varınca, Ferruh Başağa, Zerrin Bölükbaşı ve Mehmet Aksoy ayrıca genç sanatçılardan Elvan Alpay, Ferhat Özgür, Derya Altınel ve Gülay Semercioğlu'nun eserlerinden oluşan geniş bir yelpazeyi izleyiciye sunmayı amaçlamaktadır.
Yirmi yıllık birikimini geride bırakan Almelek Sanat Galerisi'nin, bir galeri için hiç de küçümsenmeyecek bu süre içinde düzenlediği sergilere ve destek olduğu sanatçılara bakıldığında, olgulara ve gelişmelere geniş bir açıyla yaklaşmış olduğu görülecektir. Bugün belli yerlere gelmiş ve kendi kuşakları içinde saygın bir yer edinmiş isimlerin dökümü, düzey ayrımının göstergesi niteliğindedir. Yalnız yurt içindekiler değil, yaşamlarını yurt dışında sürdürmekte olanlar da Almelek'in ilgi alanına girmiş. Uzunca bir süre yurtla bağlantı kurmanın güçlüklerini yaşamış oldukları göz önüne alınırsa, bu sanatçıların aynı zamanda Almelek”te güvenilir bir sığınak bulduklarını söylemek mümkün. Öte yandan “Heykelde Dans”, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Atölyesi”, Léopold Lévy ve Öğrencileri” ya da “Ankaralı Ressamlar” gibi, pek çok galerinin üstesinden gelmekte zorlanacağı “tema”lı sergilere ağırlıklı bir yer vermiş olması, resmin yanında heykele ortak mesafelerde yaklaşmış olmayı ve daha da önemlisi genç sanatçılara yüreklendirici katkılar getirerek galeri mekânını onlara açmakta tereddüt etmemeyi ilke olarak benimsemesi de galeri lehine kaydedilmesi gereken noktalardır. Özel galeriler, genellikle genç sanatçılar karşısında kuşkulu durmakta birleşirler. O nedenle de gençler, her zaman kendilerini anlayışla karşılayacak galerilerin arayışı içinde olmuşlardır bugüne kadar. Almelek'in genç sanatçılar listesine bakıldığında, oldukça kalabalık bir sayıya ulaşan isimler arasında, kendilerini kanıtlamış olanların hiç de az olmadığı görülecektir. Bu durum, genç isimlerin seçiminde isabetli davranılmış olduğu izlenimini güçlendiriyor.
Bir başka noktaya daha değinmeden geçmemek gerekiyor: Sanat fuarlarına her yıl düzenli olarak katılan Almelek'in bu katılımı salt temsiliyet düzeyinde görmediği, sergilemenin yanı sıra performans, müzik ve dans gösterisi ve happening gibi yan etkinliklerde bulunmayı, çağdaş galericilik anlayışının doğal ve gerekli bir uzantısı olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda Almelek Sanat Galerisi, 26 Kasım 1988'de Levent semtinde kapılarını açarken, Türkiye^de özel galericilik görece bir ivme kazanmış bulunuyordu. Sanatın bir “gereksinim” olduğu ilkesinden yola çıkılıyor, kuşak ve eğilim ayrımı gözetmeden düzey ve kalite ölçütü benimseniyordu. Bu ölçüt, o dönemin başka galerileri için de geçerliydi. Birbiri arkasına düzenlenen kişisel sergiler ve karma etkinliklerle, belli bir yol katedildiğinde, amaçlar da somut göstergelere dönüşebiliyordu.
20. kuruluş yılına girildiğinde galeri, giderek çevre kazanmış olduğu semtten ayrılıp bugün yerleştiği Bebek Ayşe Sultan Korusu'ndaki yeni mekânına taşınmakla, gelecekteki işlevi açısından yeni bir sayfa açmış olmaktadır. Bu yeni sayfa, İstanbul'da bazı galerilerin yer değiştirmeyi, varlık sorunlarının kaçınılmaz bir gereği olarak gördükleri yeni dönemle örtüşmektedir. İstiklâl Caddesi'nde başlayıp Nişantaşı-Teşvikiye aksına doğru kayma eğilimi gösteren, giderek te karşı yakayı ihmal etmeyen galericilik olgusunun, Boğaz yönüne doğru açılımı, aslında yeni değildir. 1980'li yılların başında, önce Kile ve Tiglat galerileri, belli bir aradan sonra da Galeri Evin, bu yöndeki açılımın öncüleri olarak dikkat çekerler. Söz konusu galerilerin bu tutumları, galeri mekânlarını kent ambiyansı içinde değerlendirme isteğinden kaynaklandığı gibi, yeni izleyici ve alıcı kesimlerine yakın olma kaygısını da akla getirmektedir. Sanat alıcısının profili, bu kez oturma mekânlarını tablolarla dekore etme kıstaslarını aşarak, küçük çapta da olsa koleksiyon oluşturma amaçlarına yöneldikçe, semt kriterleri giderek ikinci plana düşebilmektedir.
Sezer Tansuğ, 1990'lı yılların başında yeni bir galerinin açılışı nedeniyle, artık bundan böyle özel galerilerin “semt ambiyansı”ndan vazgeçerek “kent ambiyansı”na yönelmeleri gerektiğine işaret ederken, bugün Almelek'in de aralarında bulunduğu özel galericilik olgusunun kabuk değiştirme sürecine dikkat çekmiş oluyordu. Sonuç olarak özel galeriler de canlı ve devingen kültür ortamının vazgeçilmez elemanları olmanın onlara yüklediği görevin farkında olduklarından, bu kabuk değiştirme sürecinin anlamına da uzak değildirler.
Galerinin sahibesi Ester Almelek, eski bir İstanbul yerlisi olarak meslek deneyimi kazanmış olmanın avantajlarını kullanmaktadır bugün. Fransız filolojisinde eğitim görmüş, Venedik'te sanat tarihi kurslarına devam etmiş ve sanatla iç içe bir ailenin içinden gelmiş olmasının yanı sıra, Türkiye'de oluşan sanatsal aktivitenin içinde bulunma bilincini ihmal etmeden ileriye doğru atılım yapmayı zorunlu bir eyleme dönüştürmekle, galericilik mesleğinin olmazsa olmaz gereklerine inançlı bir yaklaşım içinde bulunduğunu kanıtlamış oluyor.
Özel galericilik, “monden” bir meslek etkinliği olanın ötesinde, kendi varlık nedenlerini hayata geçirme amacına yönelik sorumluluk duygusunu öne çıkarabildiği sürece, Galeri Almelek örneğini yirmi yıl içinde ayakta tutmuş olan nedenlerin önemini de gözden uzak tutmayacaktır.
Bugün belli yerlere gelmiş ve kendi kuşakları içinde saygın bir yer edinmiş isimlerin dökümü, düzey ayrımının göstergesi niteliğindedir. Öte yandan “Heykelde Dans”, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Atölyesi”, Léopold Lévy ve Öğrencileri” ya da “Ankaralı Ressamlar” gibi, pek çok galerinin üstesinden gelmekte zorlanacağı “tema”lı sergilere ağırlıklı bir yer vermiş olması, resmin yanında heykele ortak mesafelerde yaklaşmış olmayı ve daha da önemlisi genç sanatçılara yüreklendirici katkılar getirerek galeri mekânını onlara açmakta tereddüt etmemeyi ilke olarak benimsemesi de galeri lehine kaydedilmesi gereken noktalardır.
Sanat fuarlarına her yıl düzenli olarak katılan Almelek'in bu katılımı salt temsiliyet düzeyinde görmediği, sergilemenin yanı sıra performans, müzik ve dans gösterisi ve happening gibi yan etkinliklerde bulunmayı, çağdaş galericilik anlayışının doğal ve gerekli bir uzantısı olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
Temel ilkenin sanata ve sanatçıya saygı olduğunun bilincinde olan Almelek, 20 yıldır sürdürdüğü bu meslekte ticari bir kaygıya hiçbir ödün vermeden sanatçılarını en iyi şekilde tanıtmaya çalışarak bu günlere gelmiştir.
Almelek Sanat Galerisi bu sergide, beraber çalıştığı toplam yetmiş beş sanatçının yer aldığı bir seçki sunmaktadır.
Sergi de aralarında Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nuri İyem, Abidin Dino, Burhan Uygur, Avni Abraş, Orhan Peker gibi yitirdiğimiz eski ustaların yanı sıra, günümüzün önemli sanatçılarından Burhan Doğançay, Adnan Varınca, Ferruh Başağa, Zerrin Bölükbaşı ve Mehmet Aksoy ayrıca genç sanatçılardan Elvan Alpay, Ferhat Özgür, Derya Altınel ve Gülay Semercioğlu'nun eserlerinden oluşan geniş bir yelpazeyi izleyiciye sunmayı amaçlamaktadır.
Yirmi yıllık birikimini geride bırakan Almelek Sanat Galerisi'nin, bir galeri için hiç de küçümsenmeyecek bu süre içinde düzenlediği sergilere ve destek olduğu sanatçılara bakıldığında, olgulara ve gelişmelere geniş bir açıyla yaklaşmış olduğu görülecektir. Bugün belli yerlere gelmiş ve kendi kuşakları içinde saygın bir yer edinmiş isimlerin dökümü, düzey ayrımının göstergesi niteliğindedir. Yalnız yurt içindekiler değil, yaşamlarını yurt dışında sürdürmekte olanlar da Almelek'in ilgi alanına girmiş. Uzunca bir süre yurtla bağlantı kurmanın güçlüklerini yaşamış oldukları göz önüne alınırsa, bu sanatçıların aynı zamanda Almelek”te güvenilir bir sığınak bulduklarını söylemek mümkün. Öte yandan “Heykelde Dans”, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Atölyesi”, Léopold Lévy ve Öğrencileri” ya da “Ankaralı Ressamlar” gibi, pek çok galerinin üstesinden gelmekte zorlanacağı “tema”lı sergilere ağırlıklı bir yer vermiş olması, resmin yanında heykele ortak mesafelerde yaklaşmış olmayı ve daha da önemlisi genç sanatçılara yüreklendirici katkılar getirerek galeri mekânını onlara açmakta tereddüt etmemeyi ilke olarak benimsemesi de galeri lehine kaydedilmesi gereken noktalardır. Özel galeriler, genellikle genç sanatçılar karşısında kuşkulu durmakta birleşirler. O nedenle de gençler, her zaman kendilerini anlayışla karşılayacak galerilerin arayışı içinde olmuşlardır bugüne kadar. Almelek'in genç sanatçılar listesine bakıldığında, oldukça kalabalık bir sayıya ulaşan isimler arasında, kendilerini kanıtlamış olanların hiç de az olmadığı görülecektir. Bu durum, genç isimlerin seçiminde isabetli davranılmış olduğu izlenimini güçlendiriyor.
Bir başka noktaya daha değinmeden geçmemek gerekiyor: Sanat fuarlarına her yıl düzenli olarak katılan Almelek'in bu katılımı salt temsiliyet düzeyinde görmediği, sergilemenin yanı sıra performans, müzik ve dans gösterisi ve happening gibi yan etkinliklerde bulunmayı, çağdaş galericilik anlayışının doğal ve gerekli bir uzantısı olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda Almelek Sanat Galerisi, 26 Kasım 1988'de Levent semtinde kapılarını açarken, Türkiye^de özel galericilik görece bir ivme kazanmış bulunuyordu. Sanatın bir “gereksinim” olduğu ilkesinden yola çıkılıyor, kuşak ve eğilim ayrımı gözetmeden düzey ve kalite ölçütü benimseniyordu. Bu ölçüt, o dönemin başka galerileri için de geçerliydi. Birbiri arkasına düzenlenen kişisel sergiler ve karma etkinliklerle, belli bir yol katedildiğinde, amaçlar da somut göstergelere dönüşebiliyordu.
20. kuruluş yılına girildiğinde galeri, giderek çevre kazanmış olduğu semtten ayrılıp bugün yerleştiği Bebek Ayşe Sultan Korusu'ndaki yeni mekânına taşınmakla, gelecekteki işlevi açısından yeni bir sayfa açmış olmaktadır. Bu yeni sayfa, İstanbul'da bazı galerilerin yer değiştirmeyi, varlık sorunlarının kaçınılmaz bir gereği olarak gördükleri yeni dönemle örtüşmektedir. İstiklâl Caddesi'nde başlayıp Nişantaşı-Teşvikiye aksına doğru kayma eğilimi gösteren, giderek te karşı yakayı ihmal etmeyen galericilik olgusunun, Boğaz yönüne doğru açılımı, aslında yeni değildir. 1980'li yılların başında, önce Kile ve Tiglat galerileri, belli bir aradan sonra da Galeri Evin, bu yöndeki açılımın öncüleri olarak dikkat çekerler. Söz konusu galerilerin bu tutumları, galeri mekânlarını kent ambiyansı içinde değerlendirme isteğinden kaynaklandığı gibi, yeni izleyici ve alıcı kesimlerine yakın olma kaygısını da akla getirmektedir. Sanat alıcısının profili, bu kez oturma mekânlarını tablolarla dekore etme kıstaslarını aşarak, küçük çapta da olsa koleksiyon oluşturma amaçlarına yöneldikçe, semt kriterleri giderek ikinci plana düşebilmektedir.
Sezer Tansuğ, 1990'lı yılların başında yeni bir galerinin açılışı nedeniyle, artık bundan böyle özel galerilerin “semt ambiyansı”ndan vazgeçerek “kent ambiyansı”na yönelmeleri gerektiğine işaret ederken, bugün Almelek'in de aralarında bulunduğu özel galericilik olgusunun kabuk değiştirme sürecine dikkat çekmiş oluyordu. Sonuç olarak özel galeriler de canlı ve devingen kültür ortamının vazgeçilmez elemanları olmanın onlara yüklediği görevin farkında olduklarından, bu kabuk değiştirme sürecinin anlamına da uzak değildirler.
Galerinin sahibesi Ester Almelek, eski bir İstanbul yerlisi olarak meslek deneyimi kazanmış olmanın avantajlarını kullanmaktadır bugün. Fransız filolojisinde eğitim görmüş, Venedik'te sanat tarihi kurslarına devam etmiş ve sanatla iç içe bir ailenin içinden gelmiş olmasının yanı sıra, Türkiye'de oluşan sanatsal aktivitenin içinde bulunma bilincini ihmal etmeden ileriye doğru atılım yapmayı zorunlu bir eyleme dönüştürmekle, galericilik mesleğinin olmazsa olmaz gereklerine inançlı bir yaklaşım içinde bulunduğunu kanıtlamış oluyor.
Özel galericilik, “monden” bir meslek etkinliği olanın ötesinde, kendi varlık nedenlerini hayata geçirme amacına yönelik sorumluluk duygusunu öne çıkarabildiği sürece, Galeri Almelek örneğini yirmi yıl içinde ayakta tutmuş olan nedenlerin önemini de gözden uzak tutmayacaktır.