Dönemin basın koleksiyonlarını incelemek sorunların varlığı konusunda epey uyarıcı oldu. Konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yansımamış olması düşünülemezdi; Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde-ki konuyla ilgili görüşmeleri ve tartışmaları saptamak zor olmadığı gibi, yine bu sayede konuya ilişkin yasal gelişmeleri ayrıntılarıyla saptamak da mümkün oldu. Bu aşamada, Türk Tarih Kurumu ile Milli Kütüphane'de kart kataloglarını tek tek elden geçirmenin mükâfatını da gördüm. II. Abdülhamid'in iki gelininin miras davasıyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdikleri dilekçeleri bu sayede bulabildim. Aslında ben onları, haksızlığa uğradıklarını öne süren bazı Demokrat Partililerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sundukları pek çok benzer dilekçeden biri sanmış (çünkü, kartta dilekçeyi verenin adı yoktu) ve bu amaçla incelemek istemiştim. Ama dilekçeleri ele alınca, II. Abdulhamid'in mirası dâvası ile ilgili epey mesafe aldığımı da fark ritim.
Böylece, II. Abdülhamid'in mirası dâvası ile Hanedan'ın Türkiye'ye girişi sorunu, birbiri ile içiçe geçmiş iki ayrı (ama tek bir) konu olarak değerlendirilme aşamasına gelmiş oldu. Önce bu konuda bir yazı hazırlamayı düşündüm; ama konunun ilginçliği ayrıntılarda gizliydi. Anlatımın kısa tutulması, öykünün keyfini kaçırabilirdi. Bu düşünceyle öyküyü tüm ayrıntıları île yazmaya karar verdim.
Okuyucunun da öykünün heyecanını duyacağım ve keyfine varacağını umuyorum. -Cemil Koçak Şubat 1990 - Ankara (Önsözden)
Dönemin basın koleksiyonlarını incelemek sorunların varlığı konusunda epey uyarıcı oldu. Konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yansımamış olması düşünülemezdi; Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde-ki konuyla ilgili görüşmeleri ve tartışmaları saptamak zor olmadığı gibi, yine bu sayede konuya ilişkin yasal gelişmeleri ayrıntılarıyla saptamak da mümkün oldu. Bu aşamada, Türk Tarih Kurumu ile Milli Kütüphane'de kart kataloglarını tek tek elden geçirmenin mükâfatını da gördüm. II. Abdülhamid'in iki gelininin miras davasıyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdikleri dilekçeleri bu sayede bulabildim. Aslında ben onları, haksızlığa uğradıklarını öne süren bazı Demokrat Partililerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sundukları pek çok benzer dilekçeden biri sanmış (çünkü, kartta dilekçeyi verenin adı yoktu) ve bu amaçla incelemek istemiştim. Ama dilekçeleri ele alınca, II. Abdulhamid'in mirası dâvası ile ilgili epey mesafe aldığımı da fark ritim.
Böylece, II. Abdülhamid'in mirası dâvası ile Hanedan'ın Türkiye'ye girişi sorunu, birbiri ile içiçe geçmiş iki ayrı (ama tek bir) konu olarak değerlendirilme aşamasına gelmiş oldu. Önce bu konuda bir yazı hazırlamayı düşündüm; ama konunun ilginçliği ayrıntılarda gizliydi. Anlatımın kısa tutulması, öykünün keyfini kaçırabilirdi. Bu düşünceyle öyküyü tüm ayrıntıları île yazmaya karar verdim.
Okuyucunun da öykünün heyecanını duyacağım ve keyfine varacağını umuyorum. -Cemil Koçak Şubat 1990 - Ankara (Önsözden)