Romalılar, Bizanslılar, Sasanîler tarafından sürgün edilen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf bir vatandaş muamelesi gören Ermeniler de Anadolu'nun büyük bir parçası üzerinde tarihi, siyasî, kültürel akımlardan hak iddia etmişlerdir.
Sadece coğrafi bir bölge olarak Ermenistan adıyla tanımlanan topraklarda kökenleri karma bir insan topluluğu olarak yaşayan Ermenilerin; Osmanlı Devleti'ni parçalamak ve topraklarını ele geçirmek isleyen sömürgeci büyük devletler tarafından sürekli tahrik edilerek desteklenmesi, bu isteklerinin dayanak noktasını teşkil etmiştir.
Osmanlı Devleti'nin tebaasına sağladığı imkânlardan gayrimüslimler içinde en çok faydalanarak "tebaa-ı sâdıka" konumunda müreffeh bir ortama kavuşan Ermeniler, batılı dostlarının vaatlerine kanıp isyan ederek, II. Meşrutiyet öncesinden itibaren Türk toplumundan koparılmaya başlandılar. Kafkasya kökenli komitecilerin yönetiminde Doğu Anadolu'da başlatılan ve başkent İstanbul'a kadar götürülen Ermeni isyan hareketleri, geriye dönüşü olmayan Türk soykırımını beraberinde getirdi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında cephede Osmanlı askerine karşı savaşan, cephe gerisinde de savunmasız kalan Türk halkı üzerinde tarihin ender kaydedeceği katliâmların uygulayıcısı yine Ermeniler olmuştur.
Anadolu'nun eski sakinlerine karşı vefasızlıkları sebebiyle katliâm ve sürgünle cezalandırılan Ermeniler, savaş halinde bulunan Osmanlı Devleti'ne karşı ihanetleri ve yaptıkları katliâmların karşılığı olarak "sevk ve iskân"a tabi tutuldular.
Rusya, İngiltere ve Fransa'nın devlet kurma vaatlerine kanarak AnadoIu'yu kana bulayan Ermenilerin Millî Mücadele yıllarında ekonomik ve strâtejik öneme sahip Çukurova'da da devam ettirdikleri vahşet, bu devletleri bile şaşırtacak bir boyuta ulaşmıştır.
Bu çalışmada, Ermenilerin Anadolu'daki maceralı geçmişleri, Fransızlarla ilişkileri, Adana ve çevresinde yaptıkları katliâmları incelemeye alınmıştır. Araştırma yapılırken, arşiv belgelerinden, konuyu ilgilendiren kaynaklardan, olayların içinde yaşayan ve şahidi olanların hatıralarından eldeki imkânlar ölçüsünde faydalanılmıştır. (Önsözden)
Romalılar, Bizanslılar, Sasanîler tarafından sürgün edilen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf bir vatandaş muamelesi gören Ermeniler de Anadolu'nun büyük bir parçası üzerinde tarihi, siyasî, kültürel akımlardan hak iddia etmişlerdir.
Sadece coğrafi bir bölge olarak Ermenistan adıyla tanımlanan topraklarda kökenleri karma bir insan topluluğu olarak yaşayan Ermenilerin; Osmanlı Devleti'ni parçalamak ve topraklarını ele geçirmek isleyen sömürgeci büyük devletler tarafından sürekli tahrik edilerek desteklenmesi, bu isteklerinin dayanak noktasını teşkil etmiştir.
Osmanlı Devleti'nin tebaasına sağladığı imkânlardan gayrimüslimler içinde en çok faydalanarak "tebaa-ı sâdıka" konumunda müreffeh bir ortama kavuşan Ermeniler, batılı dostlarının vaatlerine kanıp isyan ederek, II. Meşrutiyet öncesinden itibaren Türk toplumundan koparılmaya başlandılar. Kafkasya kökenli komitecilerin yönetiminde Doğu Anadolu'da başlatılan ve başkent İstanbul'a kadar götürülen Ermeni isyan hareketleri, geriye dönüşü olmayan Türk soykırımını beraberinde getirdi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında cephede Osmanlı askerine karşı savaşan, cephe gerisinde de savunmasız kalan Türk halkı üzerinde tarihin ender kaydedeceği katliâmların uygulayıcısı yine Ermeniler olmuştur.
Anadolu'nun eski sakinlerine karşı vefasızlıkları sebebiyle katliâm ve sürgünle cezalandırılan Ermeniler, savaş halinde bulunan Osmanlı Devleti'ne karşı ihanetleri ve yaptıkları katliâmların karşılığı olarak "sevk ve iskân"a tabi tutuldular.
Rusya, İngiltere ve Fransa'nın devlet kurma vaatlerine kanarak AnadoIu'yu kana bulayan Ermenilerin Millî Mücadele yıllarında ekonomik ve strâtejik öneme sahip Çukurova'da da devam ettirdikleri vahşet, bu devletleri bile şaşırtacak bir boyuta ulaşmıştır.
Bu çalışmada, Ermenilerin Anadolu'daki maceralı geçmişleri, Fransızlarla ilişkileri, Adana ve çevresinde yaptıkları katliâmları incelemeye alınmıştır. Araştırma yapılırken, arşiv belgelerinden, konuyu ilgilendiren kaynaklardan, olayların içinde yaşayan ve şahidi olanların hatıralarından eldeki imkânlar ölçüsünde faydalanılmıştır. (Önsözden)